Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

M. Yetkin KARAMOLLAOĞLU


DOSTLUK KOLAY DEĞİL ONU GEL BİR BANA SOR


Dostluk üzerine yazılan yazılar o kadar çok ki, denizlere köprü olsa az gelir.

?Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır.? Rahmetli Aşık Veysel ne güzel söylemiş. Hele hele bugünleri görseydi daha neler yazardı.

Hayatım boyunca kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar görev yaptım. Hep dost bildiklerimden gördüm zararı. Benim yaptığım görevler süresince toplumda sevgiden başka bir şey düşünmedim. İçimde hep hizmet aşkı vardı.


Gazetecilik hayatımda birlikte görev yaptığımız çok değerli kardeşim Necdet Uzun´un dostlukla ilgili köşesinde yazdığı yazı adeta benim yaşadıklarımın özetiydi.


Bu konuyu kendisinin affına sığınarak sizlerle paylaşmak istiyorum.


Payını alan alır.


*** *** ***

?Her şeyi bilen "Google Amca"ya dostluk tanımını sordum?


Birkaç tuşla yüzlerce tanımı serdi önüme...


Dost, kimine göre ?karanlık çökünce ortaya çıkan yıldız?dı...


Kimine göre ?ilk gözyaşını gören, ikincisini yakalayan ve üçüncüsünü de durduran?dı?


Dostu, "mantar yemeği"ne benzeten de vardı? Zehirli olup olmadığı yenildikten sonra anlaşıldığından...


Onu bunu bilmem...


Bana göre dost, şair İbrahim Ethem Bingün´ün şiirsel öyküsündeki adamdır...


Yıllar önce yayınlamıştım, yine tekrarlıyorum...


Çünkü, dostluğun söylemde değil, eylemde olduğunu hatırlatmak istiyorum!..

***

Genç adamın biri, babasına her gün "Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi" der. Baba, itiraz eder: "Olmaz hakiki dost çok, belki bir, belki iki fazlasını bulamazsın dosttan gerçek, hakiki..."

Devam eder durur aralarındaki tartışma. Karar verirler bir sınava. Dostun hakikisini anlamaya...


Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, "Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna."


Çuvaldan kanlar damlamakta. Sanki öldürmüşler de bir adam koymuşlar çuvala. Dıştan böyle sanılmakta...


Delikanlı sırtlar çuvalı. Gider en iyi bildiği dostuna. Çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı. Kapar hızla kapıyı, almaz içeri arkadaşını. Böylece tek tek dolaşır delikanlı. Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner ama içten yıkılır...


Babasına dönerek; "Haklıymışsın baba"der. "Dost yokmuş şu dünyada ne sana ne de bana."


Baba "Hayır evlat "der. "Benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı al da bir kere de git ona."


Genç adam, sırtlar tekrar çuvalı. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar. Gider, baba dostuna kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye birlikte kazarlar bir çukur ve çuvaldaki koyunu gömerler
adam diye. Üzerine de serpip toprak, belli olmasın diye dikerler sarımsak...


Genç adam babasına; "Baba, işte dost buymuş" diye konuşunca, babası; "Daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın çıkarıp kavga, atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak. Sonra gel olanları de bana...?


Genç adam, aynen yapar babasının dediğini. Amacı, anlamaktır dostun hakikisini.


Babasının dostuna vurunca tokadı. Tokadı yiyen adam "Git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada...?


Yarınınız bugünden güzel osun.