Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


DÜNYA SUSTUKÇA

DÜNYA SUSTUKÇA


Gözleri ateş kızılı, tırnaklarının arası insan eti, dudakları kıpkırmızı insan kanı Netenyahu`nun…
İğrenç mi iğrenç…

Yürek diye yüklendiği heybesini kin, hırs, nefret ve kara düşünceyle doldurmuş; tıka basa.

Dünya sustukça kan içmek için hazır; kalın dudaklarını şapırdatıyor.

Cehennem zebanilerinin ateşleri yanıyor, sanki can arayan pörtlemiş gözlerinde.

Ve alaca karanlıkta yitirdikleri yiğitlerine ağlıyor; yürekleri inanç yüklü analar.

Talana uğramış evlerin önünde ağlayıp anasını, babasını arayan ve dahi yürek yakıp dağlayan çocuklar var.

Çaresiz analar, ellerini Yaradan`a açıp avuç dolusu lanet okuyorlar.

Asla doymuyor özü kirli, gözü kirli, sözü kirli kan emici.

Demir törpüler gibi dişlerini sürtüyor, bir Filistinli görünce.

O sürtüş, sanki gök katmanlarında gürüldeyen değirmen taşı.

Bir Filistinli çocuk görünce dev`in dişleri; toprağı un ufak eden tırmık oluyor, birden.

Atmış yıl önce lale, sümbül, menekşe ve gül kokarken; Yahudi`nin gelişiyle insan kanı kokmaya başladı, Filistin`in ak topraklarında.

Tabloyu seyreden dünyanın yüreği buzdağından farksız…

Tarihin sayfaları, bundan daha kötüsünü kaydetmediğine en büyük tanık…

Gözler önünde tarihin bir daha hatırlamak istemediği acı bir tablo, bugün Filistin.

Filistinli kadın ve çocukların göğe vuran feryadı...

Sevgiye, barışa, huzura, kardeşliğe hasret kalmış bir dünya…

Dünya sustukça daha çok şey olacak.

Bu tablo karşısında toprağın dili olsa, neler neler diyecek şu insanoğluna…

Rabbim, onun dilini Âhirete bırakmış…

Ellerini uzatıyor, ölümüne ramak kalmış bir çocuk. Düşük kolları toprağı öpüyor, kan kaybından mecalsiz düşmüş çocuğun. Güneşi uçuruyor merhamet dilencisi bakışları. Gün ışığında pırıl pırıl gök maviliği ve gözünden saf suları uçmuş.

Henüz yeni bir su damlası, bu çocuk…

Kuş yavrusu misali kanadı kırılmış, pır diye düşüvermiş alev saçan toprağın közüne. Zayıf kemikleri derisine yapışık... El uzatan birini görse ürküyor ve titremeye başlıyor.

Diz çöküyor, düşer gibi.

Çatlak tabanlarının altında toprağın köz ateşi; sanki…

Sıcağı emmekten sağırlaşıp doymuş bir toprak var çocuğun altında.

Öte yandan kaybolmuş can yongasını arıyor, bir yaralı ana…

Kuşun, böceğin ölmeden önceki halsiz, sıcakta yanıp kavrulmuş düşüşü gibidir ikisi de. Sıcağı körüklemekten usanmış hava, sıcağı tabaklamaktan bunalmış gökyüzü susuyor, gayrı. Her şey, sessiz can çekişir gibi medetsiz, Filistin topraklarda.

Anası, toprağın, havanın, göğün sıcağında yersiz yurtsuz bir sallantıda dövünüyor. Kadıncağız, haykırdığını sanıyor, sessizliğe. Ve körelmiş, sağırlaşmış dünyada haykırışının eridiğini görüyor.

Göğsü çıplak dağların, gölgesiz ağaçların diplerinde bir zamanlar büngüldeyen suların hıçkırıverdiğini duyuyor kadının hassasa ayarlı kulakları. Su, haykırışını alıp götürüyor. Haykırışlarının, göğün camına çarpıp yapıştığını sanıyor, Filistinli.

Ellerini uzatıyor; ölümüne ramak kalmış çocuğa.

Uzaklardan, köz ateşe doğru bir köpek havlıyor. Yüreğinin tıptıpıyla `Allah` diye tıp tıp attığını bilmese dağlaşan yalnızlığından ezilip gidecektir, köpekler de.

Sır olup yiten bir oğuldur, şimdi bozkırın toprağında aranan...

Duymuyor dünya, Filistinli kadının içindeki dumansız ateşin şavkını. Öyle bir yangın ki; Kerbela toprağı.

Dünya sustukça hep Kerbela olacaktır bu topraklar…

Vah dünya vah!!!