Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

B.Rahmi ÖZEN


DÜNYA, BU SESLERİ DUYACAK MI?

DÜNYA, BU SESLERİ DUYACAK MI?


Gazze`de çıplak ayaklı bir kadının yardım çağırışları, şimşek keskinliğinde bölerken gökyüzünü; sevgiye yaban kalmamış dünya kadar büyük bir yürek aranıyor.

Gür gür yıkılıyor Gazze`de yiğitler, bir zalimin elinde.

Yalvarma gücü tükeniyor ve yığılıveriyor, bir kadıncağız, zalimin ayaklarına.

Kadının uçuk dudağında mercan mercan kan, soluk şakağında inci inci ter...

Binlerce akrebin kıskacında tutsak, Gazzeli çocukların arzuları...

Ve vicdanı sağır dünya, taşlaşmanın resmidir, kadının karşısında.

Kadının çığlığını duyunca renklerin ve kokuların canı çıkıyor birden. Ve tabiat, kahroluyor, bebelerin feryadından.

Çaresiz bir kadının son nefesi, kendi yalnızlığının kefenine sarılı, yüreği göz pınarlarına yüklü… Taşlaşmış vicdanın karşısında acziyetin sürünüşüdür bu kör dünyanın suskunluğu.

Bombalara giriftar olmuş bir çocuk, güneşi gözlerine doldurmak ister gibi bakıyor, öz toprağına.

Kadın, viran olmuş evine yöneltiyor, buğulu gözlerini.

Çocuk, mecalsiz… Birkaç adım atıyor.

Ve tablonun karşısında gözleri güneşle ısınmış da, buzları çözülmüş gibi sulanıyor, Gazzeli kadının. Yanaklarından iz bulup köz olmuş toprağa çıs diye düşüyor, iki damla yaş.

Oğul hasretinden deli divane, içinde akan ırmakta acıyı yıkıyor, kadının.

Ve nice kadınların hançeresinden ağıtlar dökülürken Geze toprağına; yanakları seyriyor çocukların ipil ipil.

Ulu bir nehir küçülmüş, yanaklarına konmuştur, sanki Gazzeli anaların. Derin çizgilerine yaşlar doluyor, yüzüne yapışmış nehrin.

Göğün iri boşluğuna özlem savrulurken grileşen ıssızlığında sayrı gibi üstüne yürüyor, Netenyahu`nun askerleri.

Ve Gazzeli kadın, gözlerini kırpıp gökyüzüne bakıyor, bir boy...

Güneş, sanki alev alev topraktan fışkırıyor, bu topraklarda.

Netenyahu`nun yaktığı yetmiyormuş gibi bastığı yer de yakıyor, fırın taşı gibi.

Gördükçe hazin tabloyu, gökte bulut tedirgin; toprakta ağaç ve gül dalında bülbül…

Kadın ve çocuk, ürperiyor, kan emen Netenyahu`nun askerlerini karşısında görünce.

Toprağa düşen her damla kanda kaybolurken umutları; içindeki zindan arşın arşın uzuyor, kadının. Zindana eşlik eden bir hüzün büyüyor, altın yüreğinde. Ve çocuğundan kopmuş yalnızlığı, yüreğini dirhem dirhem bölüyor.

Düşe kalka ulaşmak istiyor emeline.

Gün ortasında gözleri, büyük bir karanlığa açılıyor, kadının. Mırıldanıyor, sevgiye hasret dudakları: `Bir tek sen görüyorsun Rabbim bu zulmü!`

Pırıl pırıl güneşin önüne kapkara bir bulut; sayrı gibi dikilmiş. Ilık ılık kan sızıyor, kadının dudağından. Ellerini dudaklarına götürüyor ve elleri kana bulanıyor, kadının.

Hiç sevmediği kana…

Sonsuz derinliğe kayarken göklerin tavanına asılmış yıldızlar; kadın öpmek istiyor elinden alınmak istenen toprağını. Kadın dua deminde avuç açıp yakarıyor Yaratan`a; `Duyan ve gören sadece sensin Rabbim!`

Hıçkırıklara boğulan bir çocuk sesi, bölüyor, kara geceyi.

Bir çocuk sesi, bir kadın sesi, bir de füzelerin korkulu ıslığından başka hiçbir ses duyulmuyor, kadının ve çocuğun topraklarında.

Boynu bükük çocuğunun umutlarını uçurmak için çırpınıyor, kadın. Gözlerindeki ağustos alevi durmadan fırınlanıyor.

Çocukların öz topraklarına Netenyahu`nun kurşunları babalarının al kanını damlatmış. Ağlayışları hıçkırık oluyor, konuştuklarında. Anlaşılmıyor, yetim bebelerin istekleri. Aç, arık, yalınayak, hepsi. Şefkate muhtaçlar, şimdi. Tüm merhametli dünyanın şefkatine…

Ve anaları, karanlık topraklarda her gün yeni bir düşünü görüyor, çocuklarının.

Ve kadının sesi, yüz bin uğultuyla anında yere iniyor.

`Canavarlık bu!` diyor, kadın. Görmüyor insanı dünyanın…

Yürek parçalayıcı canhıraş feryatlardır Gazze`de kadınların genizleri yakan ve hançerede yumruk olan sesleri.

Gönül tüllenmesi sökülüyor; ciğerler, bedenden koparılıyor, dünya duymuyor, dünya görmüyor.

Kadına ve bebelere saygısından otlar bile nefesini tutuyor, lakin dünya bu sesi duymuyor.