Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


EFSANE MUHAMMED ALİ VE BİZ


Yıl 1974 idi sanırım. Ben 8 yaşlarındaydım henüz. Terme´nin Bağsaray Köyü Arımdere Mahallesinde o zamanlar ne elektrik vardı ne de televizyon. Mahallede sadece bizde radyo vardı ve dünyayla bağlantısı olan sadece bizdik sanırım o mahallede.


Ferhat ağabeyim, radyoda dinlediği haberlerde, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Müslüman Muhammed Ali´nin sabaha karşı boks maçı olduğunu öğrenmiş; sabah namazı öncesi kalkıp 2 buçuk kilometre ötede elektriği olan Evci/ Miliç´teki kahvede bu çok önemli maçı arkadaşlarıyla seyretmeye gideceğini söylemişti heyecanla. Sonradan Müslüman olan Amerikalı boksör Muhammed Ali´nin dünya şampiyonluğu maçının olacağı haberi, Mustafa Rıfat ağabeyimle beni de çok heyecanlandırmıştı.


Ferhat ağabeyime ?Biz de gelmek istiyoruz bu maçı seyretmeye, bizi de götür, ne olur ağabi!" diye yalvarınca ve annem de izin verince Ferhat ağabeyim gelmemize razı olmuştu. Heyecanla yatıp sabah namazından önce uyanmış ve büyüklerin peşine düşüp mahallece koşturarak ve büyük bir heyecanla Muhammed Ali´nin maçını seyretmeye gitmiştik.


Okuduğum Miliç İlkokulu´nun bahçesinde, Âdem Yener amcanın çalıştırdığı küçük kahvehane tıklım tıklımdı. Nihayet beklenen vakit gelmişti. Muhammed Ali; yalnızca bir boks maçı yapmıyor, her vurduğu yumruğunu İslam için, bütün Müslümanlar için, ezilenler için vuruyordu gâvurlara, zalimlere adeta. İlk defa televizyon seyrediyordum hayatımda ve bu da bir boks maçıydı. Ama nasıl bir boks maçıydı? Heyecandan kalbimiz duracak gibiydi. Onun galip gelmesi için dua ediyorduk. "Kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyordu" sanki. Sonunda nakavtla galip gelmişti bizim Muhammed Ali. Kahvede herkes sevinç çığlıkları atıyor, birbirine sarılıyordu. Muhammed Ali, yine dünya ağır sıklet boks şampiyonuydu yani biz şampiyonduk.


Muhammed Ali´nin yaptığı boks maçında sanki düşmanlarla savaşıyorduk biz. Üstelik bu adam zenciydi. Nasıl olur da siyah birisi üstelik ABD vatandaşı Müslüman olurdu? Kafam allak bullak olmuştu. Demek ki sadece Türkler ve beyazlar Müslüman değildi. Demek ki, bütün Müslümanlar kardeşti. Bu evrensel hakikati, işte o sabah, henüz çocuk yaşımda idrak etmiş; sadece kalbim ve beynimde değil, bütün hücrelerime kadar hissetmiştim bunu. Üstelik Müslümanlar kazanmıştı zaferi. Masalların sonu gibi iyiler kazanmıştı, biz kazanmıştık yani. Yahya Kemal´in :"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik." dediği duyguyu yaşamıştık hep birlikte. Büyük bir sevinç ve gururla, maçı konuşa konuşa evimizin yolunu tutmuştuk. Ne uykusuzluk ne de yorgunluk hissetmiştik. Fenerbahçe´nin Galatasaray´ı yenmesindeki sevinç ve heyecandan bambaşka bir duyguydu bu bizim için!


Kendisinin Müslüman olmasına vesile olan Malcolm X´in Muhammed Ali´ye maça çıkmadan önce şunları söylediğini yıllar sonra okuyunca çok şaşırmıştım: ?Bu maç gerçek adına yapılan bir maçtır. Hilal ile Haç´ın ringe çıkışıdır bu; hem de ilk kez. Çağdaş bir Haçlı seferi, bir Müslüman ile bir Hristiyan´ın, televizyon başında bekleşen bütün dünya karşısında kozlarını paylaşmasıdır bu!?


İslamiyet´in sesini Amerika gibi bir kıtadan tüm dünyaya duyuran, ezilen halkı adına hakkı çekinmeden haykıran, Müslüman olduğu için Amerikan Ordusuna katılmayacağını, Vietnam Savaşına karşı olduğunu söylediği için hapisle birlikte bokstan men cezası verilen Muhammed Ali;

yüreğimde her zaman apayrı bir muhabbettir, kimliktir, kardeşliktir, zaferdir, özgürlüktür, adalettir, cesarettir, samimiyettir, yiğitliktir, özgüvendir. Onun zaferinin sırrı, yalnızca yumrukları ve ayak danslarında değil; inancı, akleden yüreği, azmi, onuru ve isyan ahlakındaydı. Allah ondan razı olsun.


Aradan tam 41 yıl geçmiş olmasına rağmen ne zaman ki Miliç´teki Kemer köprüyü geçtikten sonra karşıma çıkan bu metruk binayı görsem yahut Muhammet Ali ismini duysam, bu hatıram gelir aklıma. Büyük bir coşkuyla ve aynı heyecanla içim kıpır kıpır eder.