Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Ahmet SEZGİN


EĞİTİM DAVAMIZ VE ÖĞRETMEN MESELESİ

EĞİTİM DAVAMIZ VE ÖĞRETMEN MESELESİ


İlk, ortaokulla lise seviyesinde on yedi milyondan fazla öğrencisiyle okullar, yeni eğitim ve öğretim yılına daha başladı.
Eğitimimiz, birçok meseleyle karşı karşıya: Bina, derslik, laboratuvar, bilgisayar, ulaşım, hizmetli, güvenlik, öğretmen eksikliği vb. Bunlar, eğitimin fizikî meseleleridir. Asıl mesele, ruhîdir, mânevidir; yetiştireceğimiz neslin kimlik ve şahsiyetiyle ilgilidir.

Türkiye`nin en önemli meselesi, “maarif ve kültür dâvâsı”dır. Eğitimin en önemli meselesi ise, “maarif” diye bir davâmızın olmayışıdır.
Maarif davasının en önemli yönü, “yarınki Türkiye”nin mimarları olacak çocuk ve gençlerimiz ile onları yetiştirecek öğretmenlerin niteliğiyle ilgilidir. Bu açıdan baktığımızda problem, eğitim felsefesi ve sistemindedir.

Amaç, diploma sahibi, niteliksiz insanların çokluğu mudur? Test sınavlarına öğrencileri en iyi hazırlayan kurumlar, dershaneler olduğuna göre okulların amacı yok mudur? Okulların “eğitmek ve millî olmak” gibi temel bir amacı olması gerekmez mi? Öğrencilerin hayatında işine yaramayacak, onlara bir kişilik kazandırmayacak “lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi”ni ezberletmek midir amaç? Yarınki Türkiye`yi inançlı, bilgili, kültürlü, ahlaklı, sorumlu, şuurlu, vasıflı bir nesil oluşturmazsa, sonumuz felâket olmaz mı?

Din, dil, tarih, sanat şuurundan yoksun, millî kültür hazinesinden mahrum, geçmişini bilmeyen, bugününü anlamaktan aciz, kimliksiz ve şahsiyetsiz bir nesil, üniversite mezunu ve meslek sahibi olsa neye yarar?
Yahya Kemal`in dediği gibi “kökü mâzide olan âti”yi inşa etmek mevcut anlayışla, sistemle mümkün olabilir mi?

Yarınki Türkiye`nin hür, müreffeh, güçlü, adil, onurlu olmasını istiyorsak; “özgürlük, adalet, barış, ahlâk” gibi değerleri bâş tâcı edeceksek çocuklarımızı “millî bir eğitim”e tâbi tutmalıyız. Bunun için de bu amaca yönelik eğitimciler yetiştirmek mecburiyetindeyiz. İyi eğitimciler, gönül mimarları ve doktorları olmadan iyi doktor, mühendis, mimar, hâkim, siyasetçi, tüccar yetiştiremeyiz.

Bir meslek düşünün ki, onu icra edenlerin çoğu “Hiçbir şey olmazsam öğretmen bari olurum” anlayışı taşıyanlar arasından seçilmiş. Kamil Yeşil`in dediği gibi “Bir meslek, fakülteyi bitirdikten sonra garanti bir iş olarak algılanıyor ve aslında öğretmen olmak istemeyen ancak işsizlikten kurtulmak, bir an önce ev bark kurmak amacıyla mecburen icra ediliyorsa orada eğitim öğretim olmaz.”

Çocuklarımıza iyiyi, doğruyu, güzeli öğretecek ve her konuda örnek olması gereken öğretmenlerimiz için bu meslek, çocuklarımıza tavsiye edecekleri “ ideal bir meslek” midir? Kaç öğretmen, kendi çocuklarının öğretmen olmasını istiyor bu ülkede? Şahsiyetli, erdemli, becerikli, kaliteli bir nesil yetiştirmeleri gereken öğretmenler ne kadar idealisttir?

Öğretmenlerimiz, “eğitim sanatı”nı icra edebilecek lüzumlu ilim, kültür ve irfana sahip midirler? Öğretmelerimizin ne kadarı, geçim sıkıntılarından arınıp kendilerini ülke ve insanlık için insan yetiştirmeye adayabilmektedir? Öğretmelerimizin devlet ve toplum nazarındaki itibarı hangi seviyededir? Öğretmenlik mesleğine verilen değer, öğretmene verilen kıymetten daha mı fazladır? Öğretmenlerimizin devlet ve toplum nazarındaki itibarı hangi seviyededir? Öğretmenlik mesleğine verilen değer, öğretmene verilen kıymetten daha mı fazladır?

Öğretmenlik için istenen “pedagojik formasyon” derslerini okumak ya da KPSS`de “Eğitim Bilimleri” testini başarı ile çözmek, iyi bir öğretmen olmak için yeterli midir? Öyle olsaydı birçok öğretmen adayı, öğretmen olmak için kopya çekmeye teşebbüs eder miydi?

İlköğretimden itibaren belirli eserleri okumayan, ahlâkî zaafları olan; insanları, okumayı, öğretmeyi sevmeyen, bencil ve sabırsız insanlar öğretmen olmamalı. Öğretmen sadece bilgi veren, öğreten, ezberleten değildir. O; her şeyden önce öğrencilerine iyi bir rehber olmalıdır. Fikri ve vicdanı hür olarak öğrencilerinin de ufuklarını açan, susuz toprakları sabırla sulayıp eken ve gönül torağında “gül yetiştiren adam”dır o.

Eğiten, millî ve insanî değerleri özümseyen, iyi model olan, ilham veren, ufuk açan, çözüm üreten, idealist eğitimcilere ihtiyacımız var. “Önce insanım, sonra eğitimciyim, sonra öğretmenim.” diyen muallimlere ihtiyacımız var, müellimlere (elem verenlere) değil. Elemli öğretmenlerden elemli bir toplum meydana geliyor. Öğretmenlere de öğrencilere de elem vermeyelim artık.

İdealist öğretmenlerimiz, eğitimcilerimiz yok mu? Maalesef kelaynak kuşları gibi onların nesilleri de tükenmek üzere.
“Nasıl bir öğretmen?” sorusu “Nasıl bir toplum ve Türkiye ?” sorusuyla birlikte sorulmalıdır.

Son sözü milli şairimiz Mehmet Akif`e bırakalım:
“Muallimim diyen olmak gerektir imanlı,/ Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı.” (Fatih Kürsüsünde)
Maarifi dert edinen, insan ve kâinat kâinatını aşkla okuyup gönüllere nakış nakış işleyen fedakâr öğretmenlere, “yarınki Türkiye”yi inşa edecek eğitim kahramanlarına selâm olsun.