Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


ENSEYİ KARARTMAK?!

Çok samimi bir arkadaşımla İnşaat Fuarı´nda geziyorduk. Birlikte, ilgimizi çeken stantlara bakıyor, bilgi ve görgümüzü artırmaya çalışıyorduk.


Çok samimi bir arkadaşımla İnşaat Fuarı´nda geziyorduk. Birlikte, ilgimizi çeken stantlara bakıyor, bilgi ve görgümüzü artırmaya çalışıyorduk.
Zaman zaman da inşaat sektörüne dair uzmanlarla sohbet ediyorduk. Haliyle bu sektör hususunda bir hayli malumat sahibi olduk. Bolca inşaatla ilgili terim ve tabirle karşılaştık. Bizim bilmediğimiz neler varmış neler.
Gezerken, ekonomi alanında doktara yapmış bir emlak danışmanının stantına uğradık. Ayaküstü emlak piyasasından,daire fiyatlarından,yakın gelecekte neler olabileceğinden bahsettik. Mevzu bir ara olumsuz bir hava aldı. Döviz fırlar, borsa çöker,iflaslar artar?gibi yorumlar yapılır oldu.
Stant sahibi genç arkadaş : ´´Hiç de denildiği gibi olmayacak; enseyi karartmaya gerek yok´´ diye bir cümle kurdu ve olumsuz düşünenlerin yüreğine su serpti.
Doktora yapmış bir arkadaş ve enseyi karartmak? Bu deyimin ekonomi içerikli bir cümlenin içerisinde geçmesi doğrusu beni şaşırttı.
Deyimi kısmen duymuşluğum var ama bu zamana kadar okuduğum hiçbir edebi eserde rastlamadım. Günlük dilde de kullanıldığına pek şahit olmadım.
Benim durumun, deyimin önemini ortadan kaldırmaz. Türkçemiz, bizim hafızamızın alamayacağı kadar zengindir.
Akşam evde seçimlerle ilgili bir programa rast geldim. Aynı deyimi, açık oturuma katılan uzmanlardan biri de kullandı.
´´Enseyi karartmaya gerek yok, her şey iyi olacak ´´ dedi.
İşim gereği, yeni duyduğum bir kelimeyi, bir deyimi, bir atasözünü? derslerde müzakere etmeyi seviyorum. İki sınıfa sordum. Tam doğru olarak bilen çıkmadı. Çoğu, ilk defa duyduğunu söyledi.
Neyin nesi diye biraz araştırma yaptım. Deyimi ilk defa, merhum gazeteci Çetin ALTAN kullanmış. Adeta onunla özdeşleşmiş.
TDK, deyimi argo olarak nitelemiş. Şu anlamları vermiş:
´´Umutsuzluğa , karamsarlığa kapılarak moralinin bozulduğunu, canının sıkıldığını belli etmek.´´
Tabi, bu, mecazi anlamı.
Gerçek anlamı nedir? Mecazi anlamının , gerçek anlamıyla bir alakası var mıdır? Kafa yormaya değer.
Hemen akla şu geliyor:
Acaba canı sıkılanın, morali bozulanın ensesi kararıyor mu?
Gözlemlemek lazım.
Bir öğrencim mantık yürüterek, ´´ uzun süre güneş altında kalan veya çalışan kimsenin ensesi kararır . Bu durum, hiç de iyi bir şey değildir. Hiç kimse ensesi kararacak kadar güneş altında kalmak istemez. Böyle durumlarda, ensesi kararan kimsenin morali bozulur, canı sıkılır´´ dedi ki çoğu öğrenci hak verdi.
Peki, güneş altında kalmadan da insanın ensesi kararır mı? Yani, bir kişinin canının sıkıldığı , her ne sebeple olursa olsun, ensesinin kararmasında anlaşılabilir mi?
Ne diyelim, bunu da gözlemlemek lazım.
Ya kişinin ensesi doğuştan kararmışsa, o zaman nasıl karar vereceğiz.
Çetin ALTAN, deyimi, okuyucuya moral vermek için ´´enseyi karartmaya gerek yok´´ şeklinde kullanırmış.
Baktım, üniversiteye hazırlanan son sınıf öğrencilerinin bazılarının can sıkıntıları var. Onlara moral olsun diye ´´ enseyi karartmaya gerek yok, siz elinizden geleni yapın, gerisini Allah´a bırakın ´´ dedim. Anlayan oldu, anlamayan oldu. Bir gerçek var ki , bu deyimi ilk defa duymuş oldular. Beyanlarından o anlaşılıyordu.
Belki de bu sene veya daha sonraki senelerde, sınavlarda bu deyimin anlamını soracaklar. Belli mi olur. Olur mu olur. Bilmek ve ona göre hazırlıklı olmak gerek.
Ben de öyle diyorum.
Olur olmaz şeyler için enseyi karartmaya gerek yok. Enseyi karartmak, başta kendimize ve etrafımıza haksızlıktır.
Nasıl olsa işler oluruna varır.
Unutmayalım, üç olur, beş olur; Allah´ın dediği olur.
Var mı ötesi?