Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


ERVAH-I EZEL                                                               

ERVAH-I EZEL                                                               


Ervâh-ı ezelde levh ü kalemde.

 

Bu benim bahtımı kara yazdılar.

Gönül perişandır devr-i âlemde,

Bir günümü yüz bin zâre yazdılar.” Âşık Sümmâni[1]

 

Ervah-ı Ezel-İnsanlar yaratılmadan önce yaratılan ruhlar âlemi, cisimler yaratılmadan önce yani ezelde sadece ruhlar var iken manası taşıyor.

Levh-i Kalem-Kaderi yazan kalem ve yazılan levha kitap. Allah'ın âlem yaratılmadan önce ezelde yazdığı, yaratılacak olanlar hakkında takdir ettiği kaderlerin yazılmış olduğu levha. Allah bu levhayı Levh-i kalem ile yazmıştır. Bu nedenle Levh-i mahfuz ile Levh-i kalem eş anlamlı olarak da düşünülmüştür. Levh-i mahfuz terkibi Kuran'ın birçok ayetlerinde geçmektedir.

            Erzurumlu Aşık Sümmani’ye ait bu dörtlüğü anlamak için derin bir İslami bilgiye sahip olmak gerekir. Sümmani ise okuma yazması olmayan ömrünün birçoğunu çobancılıkla ve içtiği aşk bâdesi ile rüyasında kendisine gösterilen sevdiği kız Gülperi’yi aramakla geçirmiştir.

            Sayın Hüseyin Özbay Hocamın adıma imzalayıp gönderdiği “Denemeden Olamaz” adlı kitabının 54. Sayfasında ifade ettiği gibi mektep medrese görmemiş bu insanları kim, hangi arka planla, hangi birikimle yetiştirdiğini anlamak zor. Her satırı bir sehl-i mümteni olan bu şiirin sazla çalınıp söylendiği “Gönül Dağı” dizisinin o anını gözyaşı ile izledim. Doğru dürüst okul, eğitim görmemiş bu insanlara bu kültürü bu birikimi kim verdi. Türkçenin en güzel örneklerinden olan bu metinler neden üniversitelerimizde yer almaz, mezunlarımızda yer bulmaz. Bu gün okullarımızda bu ruhu niye veremiyoruz. “Levh-i kalemi, ervah-ı ezeli, bezm-i elesti, gâlu belâyı” gençlerimizden kaç tanesi bilir. Bedenler fiziksel olarak yaratılmadan ruhlar nasıl yaratılmıştır. Allah onlara nasıl hitap etmiştir? Ruhların Rabbine cevabı nedir? “Gâlu belâ”dan beri Müslüman olmak nedir? Bazen daha önce hiç görmediğimiz biri ile karşılaşmamızda bu insanla yıllardır tanışıyormuş gibi olmamız nedendir? Bunlara hiç kafa yorduk mu?

            Bu halk bu diller neler söylemiş, söylemiş ama bu inanç bu kültür nasıl bu hale getirilmiş. Cümlelerin, mısraların içinden ruhları, sehl-i mümteni pırıltıları nasıl alınmış anlamak zor.

            İnsanoğlu yeryüzünde yani devr-i âlemde neden misafirdir? Bu dönem bir nefes alıp verinceye kadardır ama dört elle sarıldığımız bu dünyada bezm-i ezeli unuttuğumuzu unuttuk.

Dörtlüğün devamı da aynı şekilde sehl-i mümteni örnekleri içiriyor. Bu dörtlükten hareketle sayfalar dolusu yazı yazılacak derin anlamlar vardır ama biz bu satırlara bu kadarını sığdırmak durumunda kaldık. Bu kısa yazı bir ışık olsunda insanlarımızın Sümmâni’yi kısa da olsa bir bakıp araştırsınlar isterim.

Ne güzel insanlar yetiştirmiş bu coğrafya yetiştirmeye de devam edecek. Çünkü bu coğrafya berekettir, ruhtur, güzelliktir, hüzündür, şiirdir. Yeter ki o ruhları Anadolu ruhuyla beslemesini bilelim.

 

                                                                          

 

[1]  Erkal, Abdulkadir (2012). Aşık Sümmani Divanı. Ankara: Birleşik Dağıtım Yay., 288.