Bugün, 16 Nisan 2024 Salı

Seyfi GÜNAÇTI


Ezan-ı Muhammedî


?Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.?

Böyle söylemiş, İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy. Çok da güzel ifade etmiş. Öyleyse bize düşen görev, bu ülkenin semalarında her zaman ezan sesinin yükselmesini sağlamaktır. 15 Temmuzda hainler, milletimizin birliğine ve ülkemizin bütünlüğüne kast etmişlerdi. Acaba niyetlerinde ezanı susturmak da var mıydı, diye düşünmeden edemiyorum.

Ezan, uluslar arası bir namaza çağrı ifadesidir. Onun sözlerini bizzat Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAS) belirlemiştir. Bu yüzden ezandan söz ederken bazen ?Ezan-ı Muhammedî? ifadesini kullanırız.

İslâm´ın ilk zamanlarında namaza çağrı için belirli bir söylem yoktu. Aslında buna gerek de yoktu. Çünkü namaz vakti gelmeden Müslümanlar camide toplanıyorlardı. Ancak hicretten sonra Müslümanlar Medine´de inançlarını yaşama ve ibadetlerini özgürce yapma imkânı buldular. Müslümanların sayısı hızla çoğaldı. Oturdukları alanlar genişledi. Bu yüzden namaza çağrı için bir yöntem bulunması zaruret haline geldi.

?Çan çalalım? teklifi Hıristiyanların adeti olduğundan, ?Boru öttürelim? önerisi Yahudileri çağrıştırdığından, yüksekçe bir yerde ateş yakalım teklifi de Mecusilere benzeyeceğinden uygun görülmedi. Namaza çağrı için bir yöntem üzerinde uzlaşma sağlanamadığından, namaz vakitleri Peygamberimizin emriyle, Bilal-i Habeşî´nin
?Essalatü Camiatün: Cemaatle namaza? nidasıyla bildiriliyordu.

Abdullah bin Zeyd, imkanları ölçüsünde Peygamberimizle beraber olmaya gayret ederdi. Namaza çağrı yönteminin bulunamamış olmasının can sıkıntısıyla evine yöneldi. İstirahate çekildi. Uyku ile uyanıklık arasında bir rüya gördü. Kendisine gelir gelmez Peygamberimizin yanına koştu ve gördüğü rüyayı Peygamberimize anlattı.
Rüyada kendisine namaza çağrı sözleri öğretilmişti.

Peygamberimiz bu ifadeleri uygun buldu ve Abdullah´a, ?Rüyanda sana öğretilenleri sen de Bilâl´e öğret? dedi. Böylece namaza çağrı olarak bugünkü ezanın sözleri belirlenmiş oldu. Bilal´de, Mescid-i Nebi´nin yakınında bir evin damına çıkarak güzel sesiyle ezanı okudu. Bu, İslâm tarihinde okunan ilk ezandı. Okunan ezanı duyan
Hz. Ömer koşarak Peygamberimizin yanına geldi ve ?Bu ifadeleri rüyamda bana da anlattılar? dedi. Artık ezanın sözlerinin hak olduğunda şüphe kalmamıştı.

Ezan, uluslar arası bir ´namaza çağrı´ ifadesidir. Onu duyan her Müslüman, onun ezan olduğunu ve bir namaza çağrı anlamı taşıdığını bilir. Ezanı, her milletin kendi diliyle okumasının bir anlamı yoktur. Bir faydası da yoktur. Aksine sakıncaları vardır. Bir seminerde bir İlahiyat Fakültesi Doçenti anlatmıştı:

?Bazı incelemelerde bulunmak üzere fakülteden bir gurup öğretim üyesi ile Bulgaristan´a gitmiştik. Ülkenin büyük şehirlerinin birinde caddede yürüyorduk. Birden, nereden geldiğini bilmediğimiz, ama bize çok âşina gelen bir nida, bizi olduğumuz yere mıhladı. Bu, ezan sesiydi!..?

O sırada Bulgaristan´da ezan, Bulgarca okunmuş olsaydı acaba bizim Türk Heyeti onun ezan olduğunu anlayabilecekler miydi?