Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


EZELDE SÖYLENEN MERHABA


Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr

Şöyle mest oldum ki gayrısın merhabasın bilmedim. (Ahmet Paşa)

Ahmet Paşa bu beyitinde diyor ki: ?Sevgilinin gönlümü yakan gözü ezelde bana bir merhaba dedi, o merhaba ile kendimden öyle geçtim ki bir o günden beri bir başkasının hiç bir merhabasını bir daha duyup kavrayamadım, idrak edemedim.?


Ahmet Paşa, 15. yüzyılda Sultan II. Mehmed ve Sultan II. Beyazıt dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevleri yüklenmiş bir ulema sınıfı mensubu ve çok tanınmış bir Divan Edebiyatı şairidir.

Kendisi Fatih Sultan Mehmet´in hem veziri, hem de kazaskerlik yapmış önemli bir devlet adamıdır.


Ahmet Paşa´nın nerede ve ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte (830/1426) biraz evvel ya da biraz sonra doğmuştur" Ahmet Paşa eğitimini II. Murat döneminde Edirne´de yapmış ve o dönemde geçerli bilgiler yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Eğitimini bitirdikten sonra, önce Bursa´da Muradiye Medresesi´ne müderris olarak tayin edilmiş ve sonra 1451 (hicri 855)de Edirne Kadısı görevine atanmıştır. Fatih Sultan II. Mehmed´in tahta geçmesinden sonra kazasker olmuş ve onun muhasipliği ve öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sonra vezirlik rütbesine yükselmiştir.


Önemli bir aileden gelen ve iyi bir eğitim almış olan bir devlet adamı olmanın yanında tasavvufu ve edebi kültürü iyi bilen iyi bir şair, gönül adamı ve mutasavvıftır.


Beyite ilk baktığımız zaman sevgilinin bir bakışı ile kendisinden geçen şair artık bir daha başka sevgiyle bakmamış, baktıysa da başka hiç sevgili görmemiş ya da görememiştir.


Tam bir dil-i şeyda, tam bir deli gönül sahibi bir âşıktır. Sevgilinin gözüyle söylediği bu merhaba şairi kendinden geçirmiş, sarhoş etmiş ve asla bir daha başkasının görememiş, büyülenmiştir.


İlk bakışta beşeri bir melankolik sevda gibi görünen bu beyiti tasavvufi olarak yorumladığımız zaman anlamın gerçek aşka yöneldiğini, farklılaştığını görürüz.


Şöyle ki: Allah Teâlâ, dünyada hiçbir varlık yokken insanların ruhlarını yarattı ve huzuruna topladı. Buna tasavvufte ?can bezmi? denir. Yani canların toplantısı. Bütün ruhların toplandığı o günde Allah cemalinden küçük bir güzelliği
gösterip sordu:?


-?Elestü bi Rabbikiüm! (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)

Bütün Ruhlar:

-?Kalu, bela? (Elbette sen bizim Rabbimizsin) dediler


Mutasavvıfların ?Elest Bezmi? dedikleri bu gün şairin canı Allah´ın bu güzelliği karşısında öyle bir kendinden geçmiştir ki o sarhoşluktan dolayı bir daha hiçbir güzelliğe meyl etmemiştir. Hiçbir kimsenin güzelliğine ve merhabasına bakmamış, duymamıştır. Bu sarhoşluk Allah´ın elest bezminde güzelliğinden küçük bir şey göstermiş ve güzelliği ile bütün ruhları onu sevenleri kendinden geçirmiştir.


Gerçek aşk bütün güzellikleri yaratan Allah´a duyulan aşktır. Dünya bir sürgün yeridir. Asıl vatan olan cennetten kovulduktan sonra oraya dönmek ve ruhlar âleminde ?gali bela? dediğimiz Rabbimize ulaşmak ve güzellikleri bir daha ulaşabilmek için mücadele vermekteyiz. İnsan mutlak gerçek olan Allah´tan bir parçadır. Parça bütüne ulaşınca mutlu olur. Zaten bütün mücadele bu değil mi?


Sözlerimi Sezai Karakoç´un bir beyiti ile bitiriyorum.


?Aşk cellâdından ne çıkar mademki yar vardır,


Yoktan da vardan da öte bir Var vardır.?


Kaynaklar:1-https://www.turkedebiyati.org/ahmet-pasa.html


2-Pala, İskender, Hoş Sada, Kapı Yayınları, 1. Baskı 2013,İstanbul

3-İpekten, Haluk, Ahmet Paşa Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri, Kültür Bakanlığı Yayınları