Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Ahmet SEZGİN


FARK ETMEK

FARK ETMEK


Hayatımızda nice nimetlerin kıymetini o değerler elimizden çıktıktan sonra fark ederiz.
Ne diyordu Divan şairi Hayalî: “Ol mahiler (balıklar) ki, derya içredir deryayı bilmezler.”
Sağlığımızın kıymetini hastalandıktan sonra, sahip olduğumuz mülkün değerini de onu kaybettikten sonra fark ederiz. Yaşlandıktan sonra fark ederiz gençliğimizin, ömrümüzün değerini. Sevdiğimiz nice insanın hayatımızda ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu o sevdiklerimiz bize veda ettiklerinde fark ederiz.

“Hayata beraber başladığımız/ Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir / Gittikçe artıyor yalnızlığımız.”
Bazı insanlar, hayatı tost pembe görürler Donkişot gibi. Hayatın gerçeklerinden uzak olan hayalperest insanların düştükleri, çok acınası bir haldir. Bazıları da Cahit Sıtkı gibi hayatın çilesini “şakaklarına kar yağdığı” otuz beş yaşında anlar:
“Geç fark ettim taşın sert olduğunu/ Su insanı boğar, ateş yakarmış!/ Her doğan günün bir dert olduğunu,/ İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”

İnsan, bazen Orhan Veli`nin bir şiirinde terennüm ettiği gibi “Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,/ Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/ Bu derde düşmeden önce.” diyerek geç de olsa bazı duyguların farkına varır.
Hayatın ritmi ve güzelliği, hakikat ve gönül esintileri ayrıntılarda gizlidir. Hayatımızda ıskaladığımız nice olay, durum, manzarada, nice söz, tavır ve bakışta sonradan tefekkür edince fark edebileceğimiz hakikat hüzmeleri saklıdır. Ama Ahmet Turan Alkan`ın çok veciz bir şekilde vurguladığı gibi “Baktığını gören, gördüğü şeylere anlam veren, mukayese yapabilen ve bunlardan bir netice çıkarabilen sayısı çokluğa nisbetle `nadide`nin adedi kadardır.”

İnsan, bazen yıllardır hakikat diye öğrendiklerinin kocaman bir yalan ve aldatmaca olduğunu fark eder. Ve bir gün Üstad Sezai Karakoç`un şiirindeki gibi adeta haykırır:
“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz/ Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı/ Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim/ Bunu bana söylemediniz.”

Bazen de kafadaki lüzumsuz ve zararlı bilgi ve fikir taşlarını atmak, böbrek taşlarını söküp atmaktan daha zordur. Çünkü fikir taşlarının zararlarını ve sancısını çoğu insan fark edemez.
Hayatın sabır ve şükür imtihanı olduğunu geç fark edenlerin, kendini ve Hakk`ı geç de olsa bilenlerin yanında bu hakikati ölünceye kadar anla(ya)mayan nasipsiz bedbahtlar da var.

İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, güzelle çirkini, sevgiyle nefreti, dert ile sevinci, adalet ile zulmü, hak ile batılı fark eden “furkan” olmak gerek.
Bir şeyin farkında olmak, onu iyice araştırıp onun “ne idüğü” hakkında karar ve fikir sahibi olmaktır. Güzelliğin, hakikatin, adaletin, özgürlüğün, insanlığın “farkında olmak” gerek. İyilik, güzellik, doğruluk, adalet, dürüstlük, cömertlik, fedakârlık, edep, sabır, şükür, sevgi, saygı, vefa, merhamet adına kendi ruh dünyamızda, evimizde, yaşadığımız çevre ve toplumda hatta dünyada bir “farkındalık” oluşturmak gerek.

Farkı fark ettiğiniz zaman fark edileceksiniz.