Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


FATİH-HARBİYE

FATİH-HARBİYE


 Lise 11. Sınıflar edebiyat kitabında ünlü yazarımız Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye romanından alınmış bir bölüm var. Cumhuriyet Dönemi 1923-50 yılları arasında yazılmış romanlarımıza örnek olarak seçilmiş. Metinden hareketle söz konusu tarihlerde yazılan  romanlar hakkında bilgi sahibi olmak amaçlanmış.
Sene başında konuları kura ile belirlemiştim. Her öğrenci, işleyeceğimiz metnin ait olduğu kitabı zamanında getirecek, mümkünse okumuş olacak. Bunun çok faydalı bir usul olduğunu tecrübelerimden biliyorum. Kitabın kendisini görmek, onun tamamını okuyandan dinlemek merak uyandırıyor. Kitabı diğer öğrencilerin de okumasına vesile oluyor. Tabi her yer için aynı imkanlar olmayabilir. Büyükşehir merkez için kitaba ulaşamamak diye bir durum söz konusu değil.
Öğrencim Selin ALPER kitabı alıp gelmiş lakin tamamını okuyamamış. ''Niye okuyamadın'' diye sorduğumda ''çok sıkıcıydı hocam, bir türlü ilerleyemedim'' deyince yıllar önce okuduğum kitabı yeniden okumaya karar verdim. Selin'in kanaatlerinin doğruluğunu öğrenmek istedim.
Bir başka öğrencim Nisanur UZAL    ''kitabın ismi neden Fatih-Harbiye hocam, ben konuyla pek bağlantı kuramadım'' deyince okumak elzem oldu.  Bir başka sebep de romanın önemli karakterlerinden birinin adının da Faiz Bey olması. Bu zamana kadar ne günlük hayatta  ne de herhangi bir kitapta  bu isme rastlamadım.  Faiz diye isim mi olur? Yazar, bu ismi , hem de muteber birisine,  verdiyse bir bildiği vardır. Eve gelince bütün sözlüklere baktım. Aradığımı bir sözlükte buldum. Bu faiz bildiğimiz faiz değilmiş. Arap harfleriyle yazılışları farklı. Romandaki faiz için sözlük şu anlamları vermiş:  Dileğine eren, kurtulan, başarılı olan , üstün gelen. Ne de güzel anlamları varmış.  Gel de sen bunu bugünkü nesle anlat. Yazar, adeta kelimelerle oynuyor. Rast gele seçilmiş bir isim değil. Ufuk açıcı ve üzerinde tefekkür etmeğe değer bir kelime.
Eser uzun sayılmaz. Tamamı 128 sayfa. İlk baskısı 1931 yılında yapılmış. Neredeyse üzerinden bir asır geçmiş. Elimdeki nüsha 95. baskı. Demek ki çok okunan bir kitap. O kadar beğenilmiş ve önemsenmiş ki filme bile alınmış. Okuduğum 95. baskısı aslına sadık kalınarak  aynen basılmış.  Kitabı okuyabilmeleri, kerhen okusalar bile, anlayabilmeleri mümkün değildir.
Bilinmeyen kelimelerin anlamı hemen sayfanın altında verilmiş.  Çok da güzel olmuş.  Okurken hem edebi zevk alıyorsunuz hem de kelime hazinenize yeni yeni ilaveler katıyorsunuz.
Bir defa Selin haklı. Bu seviyedeki öğrenciler için çok ağır bir kitap. Okurken sıkılmaları normal. İlla da okuyacaksın diye ısrar edersek bir daha hiç okumayabilirler.
Romanda hareket ve konu yok denecek kadar az. Tamamen tahlile dayalı bir eser. Bir nevi makalede dile getirilmesi gereken fikirlerin, daha geniş kitlelere ulaşması için, roman kisvesine bürünmüş hali.
Eserde ele alınan meseleleri anlayabilmek için evvela tam bir tarih bilgisine sahip olmak gerekir. Sıradan bir tarih değil, kültür ve medeniyet tarihini iyi bilmek lazım gelir. Yanı sıra Psikoloji, Sosyoloji, Pedagoji ve Tıp gibi müspet ilimleri de bilmek icap eder.  Bu da yetmez. Bir asır öncesinin  zengin, mana yüklü Türçe'sini de bilmek gerekir. Bu konularda belli bir birikimi olmayanların, kitabı okuyabilmeleri, kerhen okusalar bile, anlayabilmeleri mümkün değildir.
Eser, medeniyet değişimini, Doğu-Batı çatışmasını konu ediniyor. İnsanımızın, medeniyet değiştirirken bunalımlarını, bocalamalarını, aile facialarını ele alıyor. Yazar, taraf tutmadan, yönlendirmeden yaşananlara ayna tutuyor.,
Fatih-Harbiye, bir tezin, bir teşhisin romanıdır. Tanzimattan kopup gelen, Milli Mücadele Döneminde ve sonraki yıllarda alevlenen Batılılaşma hareketlerinin Türk tipinde ve toplumundaki etkilerini anlatmaktadır.
Batılılaşma cereyanının büyük bir gayretle eski medeniyete bağlı İstanbul semtlerini  hırpaladığını ortaya koyarken, medeniyetler arası çatışmanın ailelere kadar girerek babayı aynı dünyada bırakıp çocuğunu Batı'ya doğru çektiğini göstermektedir.
Gelelim Nisanur'un sualine. Fatih-Harbiye, o zamanlarda bir tranvayın adıdır. Tranvay, Fatih ile Harbiye arasında sefer yapmaktadır. Aynı zamanda bu isimler birer semboldür. Fatih Doğu'yu, Harbiye Batı'yı temsil etmektedir.
Yönünüz, nereye baktığınız, nereye gittiğiniz medeniyet anlayışınızı ortaya koymaktadır. Romanın baş kahramanı Neriman, Fatih'te oturmakta, zaman zaman Harbiye'ye gitmektedir. İki medeniyet arasındaki, Doğu ile Batı arasındaki, bocalamaları yaşamaktadır.
Eser, neredeyse iki asırdır devam eden ve bir türlü rayına oturmayan Doğu ile Batı arasındaki bocalamalarımızın romanlaştırılmış halidir.
Bu meseleyi hala halledebilmiş değil gibiyiz. Bocalamalarımız devam ediyor.
Siz ne dersiniz?