Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

B.Rahmi ÖZEN


GAZZE`YE KÖR DÜNYA, GAZZE`Yİ GÖR DÜNYA

GAZZE`YE KÖR DÜNYA, GAZZE`Yİ GÖR DÜNYA



Bu karanlık gecede Zühre yıldızının yere inmesini bekliyorsun, ey Gazeli kardeşim!

Dünya içre insana yakışan yitik sevginin yokluğuna ağlıyorsun. Kanlı gözyaşlarınla; `Kime döksem içimdeki içimi!` diyorsun.

Sen, ey hayat zindanında kahramanını bekleyen Filistinli masal kızı!

Sen, uzun yolların yorgunu, acılı insan yüreği…Sen ey, Filistin`de kadın denen lotus çiçeği…

Sen ey gönül ehli, aşk rehberi; bir gelincik yaprağı kadar narin yüreğin!Sen ey saçlarının her bir telinde zincir zincir bin umut!Hasbahçesinden koparılan gülfidanı sen ey!Sen aşka sadık, maşuka yanık bütün insanlığın kendini seyre daldığı içine acılar resmedilmiş ayna!Sen, tenden ve bedenden geçip sevgi yolunda yürüyen çöl lotu. Sen, âlemde Âdem değil, Âdem`de âlemler olduğunun bilincinde; Yaradan`ın penceresinden gören; her şeyi.

Ve ben, Yaratan için seven yürek, sana ellerimi uzatamamanın utancını yaşıyorum. Yarın Hakk`ın divanında; bundan sorgulanacaksam affet beni.

Ben ki, erik dalında üzüm yeme hayalindeyken; sen rüyalarında beni dünyana konuk etme hevesiyle bana ellerini uzatan çiçek...

Benim içinde bulunduğum hal; ipekten bir rüya, lâhuti bir koku kendi âlemimde…

Kafese hapsedilmiş ölü bir kuştur rüyalarıma konuk olan…

Bir zamanlar kanadının bir ucu mağripte, bir ucu maşrıktaydı o kuşun.

Kafes, ansızın insan iskeleti siluetine, ölü kuşsa kederli bir kadının uçuk dudaklarına dönüşüyor, gözlerimin önünde. Kadının ayakları çıplak, mahzun yüzünde derin bir yara izi... Yara, bir zaman sonra zamanın acımasız çarkında; kanayan bir insan yüreğine dönüşüyor. Ve dil olup konuşuyor:

`Ben, insan kalbiyim!` diyor. `İnsan egosunun kurbanıyım. Ülkemde kara düşüncenin koyduğu ölçülerle örülmüş bir kafese hapsoldum. Özgürce yaşamaktan alıkonulmak isteniyorum. Kutsal kitaplarda lanetlenmiş Yahudi sayrısı, şimdi benim öz toprağımda. O mankurt ki aşkı, sevgiyi, barışı ve
tutkuyu uyandıran bütün güzelliklerimi çürütmek istiyor. Ben, işte o... Ben, iğrenç bir zindanda damla ramla kanayan yürek. Gönlü, nefret ve kara düşüncelere mağlup Yahudi`nin yaraladığı ölgün kalp ben… Netenyahu denilen mankurt, gülmemi iğretilik gördü, toprağımda. Ağlarım hep kör dünyanın önünde; mutsuz bahtıma…`

Gazzeli kardeşlerimin dili tutuk; gözleri, öz suyunu denizlere taşıyan dert yüklü kanlı bir nehir... Dilinden değil, gözlerinden akan kelimeler yanaklarında tomur tomur yanmış bir yürek alevinde imdat bekliyor.

Yüreği onulmaz sızılara giriftar Gazzeli`nin gözünden akan her damla yaş, bin hazineye değer. Ve ben, onun gözyaşını silmek için elimi uzatıyorum. Lakin yorgun kollarım uzanamıyor.

Zaman nasıl seyrine dalmıştı ki Gazzelinin yurdundaki ve evindeki kederin kader eylediği savaşı…

Gazeli Kadınlar ki; hepsi bir aşka öyküsü olan Züleyha kadar, Leyla kadar, Aslı kadar, Zühre kadar ve Gazzeli kadın ki; Şirin kadar sahici…

Ve Gazeli yiğitler ki; Mecnun`dan, Kerem`den, Tahir`den, Ferhat`tan daha bir özge, daha bir asil, daha bir asıl, daha bir sahici suret içre sîretken aşkın doruklarında…

Bir ceylanın yavrusu kayboluyor, bütün ceylanların yüreği çalınıyor. Gazeli bir ananın evladı kurşun yiyor beyninden. Yaşı ya sekiz, ya dokuz...

Kadın, hercai gecelerin uykusuzluğunda boşluğun da boşluğunda hiç durmadan Netenyahu askerlerinin kurşunladığı oğlunu sayıklıyor. Asırların yükünü omuzlarında taşır gibi yorgun mu yorgun, ezik mi ezik... Toprağı gibi yanık yüzü, kederden çizgi çizgi…

Ve her çizgi, suya hasret kupkuru bir ırmak…

Kör olan sineler; kadının açık yüreğini ve kor saçan gözlerini görmekten mahrum. Ondandır ki, kadın;

`Kime döksem?` diye haykırıyor; `İçimdeki içimi kime döksem?! Ben, hayat zindanında kahramanını bekleyen Filiskin`in masal kızı… Kime döksem içimi? Ben, uzun yolların yorgun yüreği… Ben… Ben…` diye haykırıyor, dünyanın sağır kulağına. Bütün dünya kadınlarının dili olarak sesleniyor. Lakin sesi duyulmuyor.

Toprağında önceleri kartal olup uçan kadın, şimdi iştahı kabarık aslan görmüş maral gibi ürkek... Hiç durmadan alev alev yüreğini yangın yemiş topraklara boşaltmak istiyor.

Gazzeli kadın ki; öz yurdunda, kendi evinde iffetin doruklarında zilletle yüzleşmenin sabrında… O ki; kadın denen çiçek… O ki, gönül ehli… O ki, bir gelincik yaprağı kadar narin yüreği… `Anayım bu topraklarda!` diyor. `Bir bacıyım… Yaralıdır yüreğim, paramparçayım. Kâh zincire vurulmuş köle, kâh gözyaşı, kâh acıyım.

Kavruk bir çöl çiçeği… Lotus. Saçlarım süpürge; yangınlı sevdaların yurdudur yüreğim.`