Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Giderem Van’a doğri

Giderem Van’a doğri


 Milli Eğitim Bakanlığı, Ağustos 1987’de İlçe Milli Eğitim Müdürleri ve Şube Müdürleri için Van’da ayrı ayrı seminer düzenlemişti. Müdür ile şube müdürü olarak ben davetliydim.
Seminer süresi birer haftalıktı. Önce müdürler gitti. Terme İlçe Milli Eğitim Müdürü Hasan Demir seminer sonrası dönüş yolundayken ben de Van’a doğru hareket ettim.
Van Gölü otobüsleri o zaman çalışıyordu. Halen de faaliyette imiş. Saat 14.00 civarında Terme’den geçiyor, Trabzon-Gümüşhane- Erzurum yolunu takip ederek Van’a ulaşıyordu. Geçtiği şehirlere yolcu indirmek veya yolcu almak için uğruyor, fazla kalmıyordu. Ben ise görmediğim yerleri görmek, birkaç saatliğine de olsa o şehrin toprağına ayak basmak, hiç olmazsa birkaç caddesini sokağını arşınlamak, şehirle ilgili hafızama bir şeyler eklemek istiyordum.
Samsun’dan Van’a gitmek için kullanılan güzergâh, Trabzon- Gümüşhane- Erzurum yolu idi. Ancak ben farklı bir güzergâh seçtim; Sivas üzerinden gidecektim. Samsun’dan Sivas’a tren gidiyordu ve otobüse göre daha ekonomikti. Ancak trenin Samsun’dan hareketi ve Sivas’a varış saati bana uymuyordu. Bu yüzden Sivas’a otobüsle gitmeye karar verdim.
Otobüsümüz neredeyse trenden aşağı kalmadı. Hemen her ilçede ve her şehirde durdu. Bu duraklamalar menzile varış süresini uzatıyordu. Benim maksadım gezmek ve geçtiğimiz yerleri görmekti. Lâkin seyahat süremiz uzadıkça Sivas’ta gündüz geçireceğim zaman kısalıyordu.
Tokat’ta normalden fazla kaldı. Daha önce Amasya’dan geçmiş, beş sene önce Tokat’a Samsun Liseleri Greko-Romen Güreş Takımını getirmiştim. Kaldığımız üç gün içinde az da olsa Tokat’ı tanımıştım. Otobüsten inmeme gerek yoktu. Bir de ben inersem otobüsün hareketi daha da gecikir diye aşağı inmiyordum!
Nihayet otobüs hareket etti. Tokat’tan çıktıktan bir süre sonra yolumuz rampaya vurdu. Döne döne yükseliyorduk. Yükseldikçe aşağılarda geniş bir alan görünüyor ve etrafı seyretmek insana keyif veriyordu. Bu yoldan ilk defa geçiyorum. Burası Çamlıbel Geçidi imiş. 1650 rakımlı olduğunu zirveye çıkınca öğrendim.
Zirveden sonra aynı minval üzere inmeye başladık. Yıldızeli’ni geçtik. Güneş henüz gökyüzünden çekilmeden Sivas’a ulaştık. Terminalden ayrılmadan önce Erzurum için bilet aldım. Onu da zor buldum. Burası yolcu trafiğinin yoğun olduğu bir merkez değildi.
Güzergâh üzerinde Erzincan şehri var ama onu pas geçmek zorundayım. Çünkü gece yarısından sonra ve sabaha yakın bir saatte oradan geçecektik.
Sivas’ta, Terme’de görev yapan bir öğretmen arkadaş vardı. Ulaşabilirsem onunla buluşup sohbet edebilirdik. Onu aramadan önce Sivas’ta biraz dolaşmalı, şehre şöyle bir göz atmalıydım. En azından Sivas Kongre Lisesi’ni görmek istiyordum. Lâkin terminal şehrin dışındaydı. Bir dolmuşa binerek şehir merkezine geldim. Okulu dışarıdan gördüm ama içeri giremedim. Çünkü günlerden Cumartesiydi.
O çevrede biraz dolaştım, birkaç caddeye girdim. Bu süre içinde Sivas ne kadar tanınabilirse o kadar tanıyabildim. Sonra arkadaşı aradım. İkinci aramadan sonra cevap verdi. Tahmin edeceğiniz üzere ankesörlü telefon kulübesinden jetonla arayabiliyorum. Cep telefonu henüz icat edilmiş değil. İcat edilmişti de henüz ülkemizde yaygın değildi. Kaynaklar, Türkiye’de ilk cep telefonu görüşmesinin 23 Şubat 1994’te yapıldığını yazıyor. Yaygınlaşması ise hayli sonra olmuştur.
Arkadaşa nasıl görüşebileceğimizi sordum. “Mısmılırmak Mahallesi’nden geçen dolmuşa bin, filan durakta in. Ben orada seni bekleyeceğim” dedi. Ben de öyle yaptım. Otobüsten inince fazla aramaya gerek kalmadan arkadaşı gördüm. Beni evlerine götürdü. Ailesi ile tanıştım. Güzel bir sohbet oldu. Otobüsümün hareket saati yaklaşınca izin istedim. “Ben dolmuşla giderim” dedimse de bırakmadılar. Beni terminale kadar getirdiler. İlgilerinden memnun kaldığımı belirtmeliyim.
Üç beş saatlik de olsa Sivas’ta bir süre kalmış, birkaç cadde sokak dolaşmıştım. Artık, “Ben Sivas’a hiç gitmedim” demekten kurtulmuştum. Şimdi önümde uzun bir gece yolculuğu vardı.