Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


GİDERKEN

GİDERKEN


Hatırlamak…
Hatırlatmak…

Bazen öyle şeyleri hatırlarsınız ki zihnimizin neresinde ne kadar süre ile sakladığımızı kendimiz de bilemeyiz. Gün gelir bir şeyler bize “başka şeyleri” hatırlatır.

Bir renk, bir ses, bir bakış, bir yer ver bir kelime… Ne çok şeyler hatırlatır bilir misiniz?

Rahmetli dedem küçücük ellerimden tutup beni yeni açılmış olan bir ilkokula kayıt ettirmesinin üzerinden yarım asırdan fazla süre geçti. Ben hala okulun içinden çıkamadım. Ne kadar daha kalırım bilinmez.

Okuma yazma öğrendiğimizden beri kendi çapımızda okuyup yazıyoruz. Daha ilkokul birinci sınıfta kazanılan bu davranışı sürdürmekteyiz. İnsan olmanın önemli özelliklerinden biri olan “hafıza” yaşadığımız müddetçe çok şeyleri depolayacaktır. Bazılarımızın “tecrübe” diye adlandırdığı bu “bilgiler” hayatımızın en beklenmedik yerinde bize “yardımcı” olabilmektedir.

Hafıza veya hatıralar yekûnu, bilmediğimiz bir şekilde “bizde” yerini almıştır. Ancak en küçük şeyler bile bizi çok gerilere götürür. Yaşadıklarımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmesine sebep olabilir.

Geçenlerde elime bir okulumuzun çıkardığı gazete geçti. “Yeni Kuşak” ismindeki bu gazete Terme Ortaokulu tarafından neşredilmiş. Yarım asrı geçen okuma alışkanlığı ve matbuata olan özel ilgimiz sebebiyle gazeteye bir göz atayım dedim.

Daha bilgisayarlar hayatımıza girmeden önce el ile yazmak suretiyle gazete ve mecmua çıkarmış biri olarak bir okulumuza ait gazetenin içinde o okulun ruhunun sinmiş olduğunu sezersiniz. “Sezmek” her ne kadar “ilmi” bir terim olmasa da “hissi” bir terimdir. Ve Anadolu insanının hisleri çok kuvvetlidir.

Gazeteyi elime alır almaz ilk sayfada “giderken” başlıklı bir yazı gördüm. Daha yazıyı okumadan bu “giderken” başlığı beni taa gerilere götürdü. Öyle sıradan bir başlık değildi. Olamazdı da zaten. Öyle düz mantıkla “gitmek” fiilinden türetilmiş bir kelimenin çok ötesindeydi. Her ne kadar “gidişler” bir yere kavuşmak için olsa da ayrılığa daha yakın bir kelimeydi.

Giderken…

Yazıyı birkaç kere okudum. Otuz üç sene eğitimin içinde bulunan ve on sekiz yılı idarecikle geçen biri olarak bu “giderken” ifadesi benim için de bazı “çağrışım”lara sebep oldu. Meslek hayatımda on altı okul değiştirmiş olmam, on beş defa bir yerlere “gitmek” anlamı taşıyordu bende.

Yazı Ali Yücesan imzasını taşıyordu. Kendileriyle tanışıklığım yoktur. Yazısından anladığıma göre belki ay farkı ile aynı hizmet yılına sahibiz. Meslek hayatının 26,5 yılını okul yöneticiliği ile geçirmiş. Belli ki başarılı bir idareciliği var. Yoksa hiç kimseyi çeyrek asrı aşkın bu görevde tutmazlardı. Belli ki mesleğinin hakkını veren biri. Yazıyı dikkatle okuduğunuzda yöneticilik görevinden ayrılma sebeplerini “sezersiniz” zaten. Satır araları çok şey söylüyor.

Nerelerden gidilmedi ki? Evinden, ilinden, yurdundan ve dünyadan. Gitmeler hüzün saklar içinde, bir de hatıralar. Bütün mesele gelenlerin de gideceğini bilmesi. Yoksa… Herkes gider yani.

Bir kelimenin hatırlattıkları bunlar. İyi seçilmiş bir kelime. Sözlük anlamından daha çok şey ihtiva ediyor. Başka nasıl söylenebilirdi ki? Üstad Necip Fazıl Kısakürek`in bir mısraı geldi aklıma:
“Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.”

Ali Yücesan Bey söylemiş söylenmesi gerektiği kadar. Kendisine yeni görevinde başarılar diliyorum. yazımı bir mısra ile bitirmek istiyorum:
“Anlamayan ne bilir; söz nedir, sükût nedir?”