Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Göl mü deniz mi?

Göl mü deniz mi?


Erzurum’da kendimce tarihi yerleri gezmiş; Ulu Cami’yi ve Çifte Minareli Medrese’yi görmüş, Erzurum Kalesi’nde gözlemler yapmıştım. Çamlıhemşin’de birlikte görev yaptığımız bir öğretmenin babasının “Uzun yıllar orada ticaret taptık” dediği Pelit Meydanı’nda bile dolaşmıştım. Ne var ki Erzurum’a ayırdığım süre bitmiş ve Van’a hareket saatim gelmişti.

Otobüsümüz öğleye doğru hareket etti. Erzurum’un, adında ‘kale’ olan iki ilçesi var; Aşkale ve Hasankale. Aşkale, Gümüşhane-Erzurum güzergâhında kaldı. Ben Erzincan üzerinden geldiğim için Aşkale’yi göremedim. Hasankale ise Pasinler ilçesinin önceki adıdır. Eski atlaslarda Pasinler isminin altında parantez içinde ‘Hasankale’ de yazılırdı.

Şehirler genelde birbirine benzer. Benim dikkatimi Erzurum’dan sonraki kırsal alanlar çekti. Kâh yakında, kâh uzakta köyler görünüyor. Evler hep bir arada. Ev olur da çevresinde ağaç olmaz mı? İlaç için dahi olsa evlerin etrafında tek bir ağaç görmedim.

Çok şaşırıyorum. Bir yerde insanoğlu yaşayacak ama orada hiç ağaç olmayacak!

İnsan susuz yaşayamaz. Öyleyse onların evlerine de su giriyor. İnsan bir fidan dikse ve her gün o fidanın dibine bir bardak su koysa o fidan gelişir ve bir ağaç olur. Ağaç da orada yaşayanlara gölge olur, güzellik olur. Acaba oralarda evlerin çevresinde ağaç yetiştirmeme geleneği mi var?

Ağrı’nın yakınından geçiyoruz ama şehre uğramıyoruz. Yollar güzel. “Devlet doğuya yatırım yapmıyor” diyenleri anlamak mümkün değil. Gerek Erzurum-Van arasındaki yollar ve gerekse Van’dan itibaren geçtiğim Tatvan-Bitlis yolları, bizim Karadeniz Bölgesi yollarından daha bakımlı.

Van’dan önce önümüze Erciş çıkıyor. Bir sahil şehri görünümünde. Uzaktan gördüğüm kadarıyla beğendim.

Saat 16.30 gibi Van’dayız. Cevap alabileceğimi düşündüğüm birine konaklayacağımız İskele Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nu soruyorum. Tarif ediyor. Tarif edilen yöne doğru yürüyorum. Hafif eğimli yol beni Van Gölü’nün kenarına götürüyor. Okul da oradaymış. Burada bir iskele olmalı ki okul adını ondan almış. Biliyor olmalısınız; gölde Van-Tatvan arasında yolcu taşıyan tekneler var.

Biz kursiyerler yatılı okulda kalıyoruz. Sabah kahvaltısı ve öğle yemeği okulda veriliyor. Kursiyerler, dışarıya göre daha uygun bir fiyattan yemek parası ödüyorlar. Akşam yemeği serbest; isteyen istediği yerde yemeğini yiyebilir. Öğretmenevinin kapısı bütün Milli Eğitim mensuplarına açık.

Pazartesi beş günlük seminer başladı. Seminer öğleye kadar devam ediyor. Öğleden sonra herkes için serbest zaman. İstediğin yeri gezebilirsin. Mevsim yaz, hava sıcak. Biz de üç arkadaş seminer sonrası gölde yüzmeye karar verdik. Bir öğle sonrası uygun yer bulmak üzere yola çıktık. Kendimizce uygun gördüğümüz tenha bir yerde giysilerimizi çıkardık. Tam suya gireceğiz, kenarda “DENİZE GİRMEK YASAKTIR” levhasını görmeyelim mi? Bizim burada suya gireceğimizi duydun da mı bu levhayı buraya koydun be kardeşim!

Suya girmenin yasak oluşuna mı yanalım, yıllardır bizim göl bildiğimiz bu su kütlesinin Van’da ‘deniz’ sayılmasına mı gülelim? Burası göl mü yoksa deniz mi? Sorunun cevabını bilim adamlarına bırakmakla beraber Vanlıların görüşüne saygı duyuyoruz.

Levhayı görmezlikten gelip suya girdik. Ancak girdiğimize pişman olduk. Suyun kaygan bir yapısı var. Gölün suyunun sodalı olduğunu biraz geç hatırladık. İnsan tuzlu deniz suyunda yüzdükten sonra durulanacak su arar. Burada da öyle oldu. Ancak çevrede durulanacak su bulamadık.

Bir gün de toplu gezi düzenlediler. Bir otobüse bindik, Edremit üzerinden Akdamar Adası’na kadar gittik. Ada yoldan biraz içeride. Bir ücret karşılığında iki kayık isteyenleri götürüp getiriyor. Gidiş- geliş hayli zaman alıyor. Kaçıncı seferde bana sıra gelecek? Ben gitmedim. “Bir daha ki seferde giderim” dedim!

Peki adada ne var? Eskiden kalma bir kilise; Akdamar Kilisesi.

İnsan yaşamayan adada kilisenin ne işi var? Onun da bir hikâyesi var.

Van ile ilgili söyleyeceklerimiz bitmedi. Ancak sayfanın sonuna geldik.