Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


GÖMÜ GÖMEN ADAM

GÖMÜ GÖMEN ADAM


Hikâye kitapları edebiyatımız içinde önemli yer tutan eserlerdendir. Bizim gibi yarım asrı aşmış kişiler hikâyeci denilince, Ömer Seyfettin ve Sait Faik Abasıyanık’ı hatırlar. Daha sonra bu iki “dev” hikâyecinin ardından birçok hikâye yazarı edebiyatımızda yer aldı.

Zaman içinde hikâyeler konu ve üslup olarak çok değişiklik gösterdi. Burada Türk edebiyatında ismi geçmiş hikâyecileri listelersek onlarca yazı yazmak gerekir. Son olarak şunu söyleyeyim, hikâyeye yeni bir tarz getiren yazarlardan en önemlisi Mustafa Kutlu’dur.

Bu mevzuyu burada nihayetlendirip, yazımızın başlığında da olduğu gibi “Gömü Gömen Adam” adlı hikâye kitabına geçelim.

Adı geçen eserin yazarı bir eğitimci. Aynı zamanda beraber görev yaptığım biri. Kendisiyle o zamanki ismi Akkuş İMKB YİBO olan okulda bir yıl çalışmışlığım var. Kırk yıllık meslek hayatımda gördüğüm başarılı öğretmenlerden. Türkçe öğretmeni Hüseyin İlhan’dan bahsediyorum.

Hüseyin ilhan’ın “Gömü Gömen Adam” adlı eseri 120 sayfa olup “Çıra Kültür” tarafından neşredilmiş. Kitabın elime imzalı olarak gelmesinin ardından iki defa okudum. Zaten hikâye kitaplarını iki defa okuma âdetim var. Çünkü içinde birden fazla bölüm olduğu için belki bir şeyler gözden kaçmıştır diye böyle bir tutum içine giriyorum. Tek konulu kitaplarda gözden kaçan basit hatalar kitabın tamamı için bir eksiklik sayılmıyor. Yine de dikkatli okumakta fayda var.

Eser yani “Gömü Gömen Adam” yedi hikâyeden teşekkül ediyor. Bunlar “Koca Ağacın Gölgesi, Gömü Gömen Adam, Emekli Mustafa, Elekçi Bayram, Kayıp Anne, Başkan’ın Adası ve İkindi Yürüyüşü” isimlerini taşıyor.

Her hikâyenin kahramanları hemen hemen aynı kişilerden meydana gelmiş. Doğrusu bu zamana kadar okuduğum en farklı kurgulardan biri. Ne yalan söyleyeyim böyle bir eseri ben de planlamış ancak aynı kişilerin olduğu iki hikâye ancak yazabilmiştim. Bunun için meslektaşım ve görev arkadaşım olan Hüseyin İlhan’ı tebrik ederim.

Bu kitap özellikle “kurgu” itibariyle incelenmesi lazım. Çünkü Türk Edebiyatı farklı bir esere daha kazanmış oldu. Yazar yer yer kendisiyle konuşan, bazen başka bir hadiseye atıfta bulunan, bazen insanı başka âlemlere götüren, bazen de meraklandıran bir ifadelerle eskilerin nev-i şaşına münhasır diye ifade ettiği bir yolu denemiş. İyi ki denemiş.

Her ne kadar Mustafa Kutlu tarzı bir “tat” alsanız da eser tamamen yazarın kendi tercihleri doğrultusunda yepyeni bir üslupla karşımıza çıkıyor.

Dili son derce sade olmasına rağmen, bir o kadar da derinliği fazla olan bir eser. İkinci defa okuyunca bunu daha iyi fark ettim.

Mahir Hoca, Hafız-kütüp Osman Efendi, Zeynep, İsmail Hoca başlıca şahsiyetler. Tabii Koca Ağaç’ı da unutmamak lazım. Bunun yanı sıra başka birçok kahraman da hikâyelerin içinde kendine yer bulmuş. Bunları da listelemek yazının farklı boyutlara gitmesine sebep olur.

Eserde en çok yazarın dışarıdan tavsiyelerde bulunması ki bu da hikâyelere ayrı bir değer katmış. Kısaca okuduğum eserler arasında hakikaten dikkate aldığım ve beğendiğim bir kitap.

Belki bu yazıyı tesadüfen okuyanlar benim için “Kaç hikâye okudun da mukayese yapıyorsun” sorusunu sorabilir. Hikâye sayısını bilmiyorum ama yüzün üzerinde hikâye kitabı okumuşluğum var.

Bu arada daha önce cümle içinde birkaç defa okuduğum “Teferrüç” kelimesini artık daha hiç unutmayacağım. Bazen kitapların böyle kalıcı bilgiler verdiği de oluyor.

Değerli meslektaşım Hüseyin İlhan’ın tekrar tebrik eder, o yazar, ben okur olarak nice eserlerde bir araya gelmeyi temenni ederim.

Selam ve muhabbetlerimle…