Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


GÖNÜLDEN GÖNLE KÖZ MESAFESİ


Daha deli deli esmeye yeni başlamıştı kavak yelleri?

Ağaçları kökünden söken fırtınalara göğsümüzü siper ederdik. O ağaçları kökünden söken deli rüzgârlar bizi bir adım sendeletmezdi bile.

Her şeyin taklidinin olmadığı zamanlardı?

Karakış evsizleri üşütürken, biz sokaklarda hararetimizi söndürme çabası içindeydik.

Baharın yeli bir yerlerden haber getirirdi?

Aynı baharın yeli bir yerlere haber götürmezdi?

İyi bir elçi değildi yani. Sadece içimizi fokurdatır derdimize dertler katardı.

Güneş aydınlatmak için vardı.

Işıtırdı. Olmadığı zamanlar biz yine ısınırdık... Hatta terlerdik?

Vücudumuzun teri bir hastalığımızdan dolayı değildi. Neden olduğunu tam olarak bilmesek de terlerdik işte?

Sular evlerimize akmaz, kendimiz taşırdık. Zaten ?bazı? zamanlarda sular hararet kesme özelliğine sahip değildi.

Bazen dilimizde yanık bir türkü olurdu. Melodisi içimizde olan...

Bir yerlerden gele sese eşlik ederdik.

Saçlarımız ?yan perçem? biçimindeydi. Muntazam olarak taranmış?

İçimizde kâh bir sıkıntı, kâh bir ferahlık?

Karşı evin önündeki çamaşırlar kurumaya bırakılmış olurdu, iplere dizili olarak. Bazıları ?erkek? elbisesi değildi onların.

Akşamları yurttan sesler korusu hep bizim istediğimiz türküleri söylerdi. Herkes aynı türküleri dinlerdi. Ayrı ayrı evlerde...

Ama herkes aynın şeyleri hissetmezdi.

Siyah-beyaz Türk filmindeki esas oğlan bizdik. Kötü adamlar da ?başkalarının? akrabaları?

Her geçen gün büyürdük. Biz büyüdükçe içimizde de büyüyen şeyler olurdu. Zaman geçer dünya küçülürdü bu sefer. Olmaz kişilerle karşılaşır ve o olmaz kişilerle mücadele ederdik aynı şeyler için.

Ve bir gün karalar bağlardık?

Ağlardık?

Kimsenin olmadığı tenha yerler değişmeyen mekânımız olurdu.

Karşı komşunun evinin önünde kurumak için asılan çamaşırlar bu sefer erkek elbiseleri daha çok olurdu. Olurdu olmasına da diğer komşumuzun evinin önünde de ?erkeklere ait olmayan? kıyafetlerin sayısında artış olurdu.

İçimizde büyüyen şey bütün vücudumuzu kaplardı. Sonra terki diyar ederdik. Dilimizde gurbet türküleri olurdu o zaman.

Aradan geçen süre mesafeleri artırırdı. Her yanık türkünün ardından ?cızzz!? diye bir şey duyardık içimizde.

Artık gönülden gönle göz mesafesi kaybolmuş yerini köz mesafesi alırdı.

Ah o ?köz? mesafesi!

Ne kadar uzak olursa olsun yine de yakardı ?köz? gibi?

Söylenmedik söz gibi?