Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


Gönül Gözüyle Görmek


İnsanların hayata bakışı ne kadar farklı oluyor. Belki bu bakış açısı küçükken şekilleniyor. Bazen töreler, bazen kanunlar, bazen sosyal ve ekonomik konum bazen de eğitim insanın bakış açısına yön verebiliyor.

Elbette hayata bakışımız sadece yukarıda yazılanlardan ibaret değil. Daha birçok faktör bizleri yönlendirebilir.

Mesleğimiz icabı derslerde bazen farklı konular konuşuluyor. Nihayetinde karşınızdakiler öğrenci ve en akla gelmedik sorular sorabiliyor, farklı konulara girebiliyor. Burada öğretmenin tecrübe ve bilgi birimi devreye giriyor. Ya kestirmeden “Kimse konu dışına çıkmasın!” diye azarlar gibi bir cevap vereceksiniz ya da aklınız erdiğince bir cevap.

Fen dersleri, öğrencilerin her aklına geldiğini sorduğu derslerden biri. Canlılar âlemi başlı başınca renkli bir dünya. Hal böyle olunca da soruların nereden, nasıl geleceğini kestirmek mümkün değil. Çocuk muhayyilesi oldukça fazla.

Günlerden bir gün bitkiler konusu işlenirken laf dönüp dolaşıp yaprak döken ağaçlarla, yaprak dökmeyen ağaçlara geldi. Zaten çok merak edilen bir konudur. Aylardan nisandı ve etraf hemen hemen yeşermişti. Ancak o kadar yeşiller arasında daha yaprak açmamış ağaçlar vardı.

Ben yapraksız ağacın da güzel olduğuna dair bir iki cümle etmeden bir öğrencimin; “Yapraksız ağacın neresi güzel? Kurumuş gibi duruyor” demesin mi? Gel de çık işin içinden. Ancak sorulan bu soru benim için çok düşündürücüydü. Hatta çok üzücüydü. Öğrencilere belli etmesem de kederlendim. İçimden “Demek kuru bir ağaca benziyor ha!” diye geçirdim. Bu durum hiç de hoşuma gitmemişti.

Canlı olan bir ağacın o an için yaprakları yok diye beğenilmemesi hiç de kadirşinas bir bakış açısı değildi. İçimden “Ne oldu da nesil bu hale geldi” diye düşündüm. Şimdi bu sorunun nesille ne alakası var diye düşünenler olabilir. Var efendim var! Hem de çok var!

Meseleye şöyle bir bakalım. Evet, yapraklı, çiçekli ve meyveli bir ağaç elbette yapraksız ağaçtan daha güzel görünür. Bu herkesin bildiği bir şeydir. Ancak bu bakış açısının altında bir toplumsal şuur yatmaktadır. Nedir o denilirse, şudur efendim: Bu bakış göz ile bakmanın bir neticesidir.

Göz ise bir nesneyi diğerinden mukayese eder. Şu, şundan daha uzun; bu, bundan daha kalın; bu, ondan daha güzel gibi… Misalleri artırabiliriz…

İşte bütün mesele burada yatmaktadır. Eğer biz o öğrenciye ağacın yapraksız halinin de güzel olduğunu anlatamazsak o hep yaşadığı müddetçe göz ile karar verecektir. Şu güze, bu daha güzel, bu daha da güzel…

Her zaman, estetik güzellik önceliği olan biri, büyüdükçe dünyaya ve insanlara nasıl bakar?

Her şeyi bir diğerinden göz yordamıyla ayıran kişinin kalıcı güzelliği olmaz. Olamaz… O hep kendi anlayışına göre daha güzelini arayacak. Bulacak da… Şayet gönül ile görmesini öğrenseydi bir problem kalmazdı. Yirmili yaşlarda kendi akranlarını gören biri; kırklı yaşlara gelince yine yirmili yaşlarda birileriyle meşgul ise işimizin çok zor olduğunu söylememiz lazım. Anlıyorsunuz değil mi?

Biz; her yaşı, her hadiseyi zaman içinde kendi şartlarında kabul etmeyi öğrenmemiz lazım. Hayatın bir gerçeği vardır ki o da değişimdir. Ancak bu değişimler tabii seyrinde olursa alışmak kolay olur.

Öğrencimin yapraksız ağacın kuru ağaçtan farkı yok demesi, kuru bir ağacında bir estetiğinin olduğunu kavrayamamasından meydana gelmektedir. Hâlbuki ben onlara iskeletin önemi hakkında ne kadar bilgi vermiştim. Ne yaparsın göz bu. Kendince güzeli seçiyor işte.