Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


Gürcistan topraklarında

Gürcistan topraklarında


Mübarek Ramazan ayını geride bıraktık. Cumhurbaşkanlığı seçimi de tamamlandı. Seçimin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. “Bu yaz bir yerlere gidemedik. Belki bir Batum gezisi yapabiliriz” diyecekler için Gürcistan izlenimlerimi tamamlamak istiyorum.

Nihayet Gürcistan topraklarındayız. Coğrafi bakımdan değişen bir durum yok. Toprağın rengi aynı, bitki örtüsü de aynı. Nefes alıp vermekte de bir farklılık hissetmedim! Lâkin yazılar değişti. Burada Lâtin harfleri kullanılmıyor. Kullanılıyor da levhaları önce Gürcü Alfabesi ile yazıyorlar, sonra

İngilizcesini. Gürcü Alfabesi, Çin alfabesi kadar karmaşık görünmese de bana hayli zor geliyor. Bizimkine benzeyen hiçbir harfi yok. Her biri farklı olsa da harflerin genel özelliği, yuvarlatılmış olması. Köşeli bir harfe rastladığımı hatırlamıyorum.

Daha 3-4 km gitmemiştik ki, rehberimiz uyardı: “Sağdaki heykel, Aziz Nikolas`a ait. Gürcistan`a gelenleri ilk o karşılıyor…”

Yolun sağında, dik bir yamacın eteğinde kocaman bir heykel. Neredeyse 2-3 insan boyunda. Hemen yanından şelâleyi andıran küçük bir ırmak akıyor. Kendimize göre incelemede bulunup, birkaç fotoğraf alıyoruz.

Sırada Gonio Kasabası var. Acaba asıl adı Gönye de, Gürcüler kendi dillerinde Gonio mu diyorlar? Bunu öğrenecek kadar Gürcüce bilmiyoruz. Şoförün de bu konuda sağlıklı tarih bilgisine sahip olduğundan emin değilim. Ama şoförümüz başka bilgiler veriyor:

“Bizde nasıl Kuşadası, Marmaris gibi turistik sahil şehirleri varsa, burası da Gürcüler için öyle bir yer” diyor.

Gonio`ya gelip de kalesini görmemek olmaz. Kalenin kapısında aracımızdan iniyoruz. Giriş ücretli. Ancak ücret ödemeden belli noktaya kadar girip fotoğraf çekmeye izin alıyoruz. Biraz ilerde bir müze var. Rehberimiz “Müzede pek bir şey yok. Girmeye değmez” diyor. Biz de onun tavsiyesine uyuyoruz. Fotoğraf çektirip aracımıza dönüyoruz.

Rehber-şoförümüz hem otobüsü kullanıyor hem de bilgiler veriyor:

“Sol taraftaki geniş alan vaktiyle Rus askerlerinin eğitim alanı imiş. Hala buna dair izler görülüyor. Şu soldaki eski köprü de Ruslar zamanında gümrük kapısı olarak kullanılıyormuş…”

Nihayet Batum`a geliyoruz. Batum 300.000 nüfuslu bir şehir. Rehberimizin dediğine göre. yazın nüfus 2 milyonu buluyormuş. Deniz kenarı parkının yanından geçiyoruz. “Burası gezi programımızda var” hatırlatmama şoför, “Orayı daha sonra gezeceğiz” diyerek devam ediyor.

Bir süre sonra otobüsten iniyoruz. Parklardan geçiyoruz. Burada eski binaların yanında yeni modern binalar da yükseliyor. Hilton oteli inşaatı bitmek üzere. Rehberimiz çok katlı bir binayı göstererek, “Bu bina da Ruslar zamanından kalma. Binanın dışını teneke ile kaplamışlar. Rusların, vatandaşların kaldığı binalara önem vermediğini gösteriyor…”

Bunun gibi başka binalara da rastlıyoruz. Bazıları terk edilmiş gibi. Cephe boyası dökülmüş, balkon demirleri paslanmış. Kırılan, dökülen yerler onarılmamış.

Sanki depremde ters dönmüş gibi duran bir binaya rastlıyoruz. Üzerinde yine ters olarak White House Restaurant yazıyor. Yani burası bir lokanta. İlgi çekmek için binaya dışarıdan ters bir görüntü vermişler. Böyle ilginç pek çok bina var. Bir tane de ters çevrilmiş şişe görüntüsünde binaya rastlıyoruz. Pizza kulesini de unutmayalım.

Hava sıcak. Terlemeye başladık. Ter gözümüzü yakıyor. Burada parktan bol bir şey yok. Sanki şehrin yarısı park! Ama parkta yüzümüzü yıkayacak bir çeşme yok.

Şehirde yürüyerek bir süre gezdikten sonra otobüse biniyor ve botanik parkına geliyoruz. Parka girmeden önce mola veriyoruz. Burada otobüsler için park alanı ve birkaç dükkan var. Tuvalet soruyoruz. Tek göz bir tuvalet gösteriyorlar. Şoför içeri girmeden bizi uyarıyor:

“Tuvaletlerde su yoktur, haberiniz olsun!”

Bizim mantığımıza sığmayan bir durum.

Yine bize ayrılan bölümün sonuna geldik.

İyi haftalar.