Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


GÜVERCİN UÇUVERDİ

GÜVERCİN UÇUVERDİ


Bir hayli zaman oldu. Oğlum Bünyamin’in aşırı ısrarı üzerine sinemaya filim izlemeye gittim. Meşhur Konak Sineması’ydı. Zamanında Samsun’un en meşhur mekanıydı. Tüm insanların buluşma noktasıydı. Şimdi yerinde yeller esiyor. Yıkılan Konak Sineması’nın yerinde şimdilerde çok katlı bir alış veriş merkezi var.

Gittiğimiz filim Atalay Demirci’nin başrolünde oynadığı Güvercin Uçuverdi adlı bir komedi filmiydi. Seviyeli komediyi severim, faydalı da bulurum. Hatırladığım kadarıyla pilot olmak için yanıp tutuşan hevesli bir gencin başından geçenlerin komik bir şekilde anlatıldığı eğlenceli bir filimdi.

Koskoca salonda topu topu 20-30 seyirci vardı. Filim izlerken hem gülüyor hem de eyleniyorduk. Aynı anda sinemanın diğer solonlarında başka filimler de oynuyordu.

Filmin en can alıcı yerinde telefonum çaldı. Baktım arayan Üniversiteden öğretmen arkadaşım Hüseyin’di. Gürültüden sağlıklı bir görüşme yapma durumum yoktu. Arada daha rahat görüşürüm diye telefonumu sessize aldım.

Hüseyin Üniversiteden arkadaşımdı. Fatsalı’ydı. Elazığ’a dört yıl boyunca beraber gelip gitmiş, beraber okumuştuk. Çok düzenli, tertipli ve çalışkan bir arkadaştı. Sadece bizim bölümün değil bütün fakültenin birincisiydi. Mezuniyetimize zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren gelmişti. Birinci olması hasebiyle diplomasını Cumhurbaşkanı’nın elinden almıştı. Amacı akademisyen olmaktı. Hakkıydı da. Lakin akademisyen olamadı. Hakkının yendiğini düşünüyordu. Ben de aynı kanaatteyim. Fatsa’da bir okulda idareciydi. Zaman zaman bir araya gelir eski günleri yad ederdik.

Son zamanlarda rahatsızlanmıştı. Belli aralıklarla Fakülteye geliyor, tedavi oluyordu. Geldiğinde haberim olur, ziyaretine gider, hasbihal ederdik. İrtibatı hiç koparmadık. Güzel bir şey. Her şeyin yenisi, dostun eskisi makbuldür. O, benim için hem eski hem de eskimeyen bir dosttu.

Filme on dakika ara verdiler. Işıklar yandı, dışarıya salona çıktık. Telefonu geri aramaya karar verdim. Ortam nispeten sakin ve telefonla konuşmaya müsaitti.

Telefon çaldı. Telefona Hüseyin değil de genç bir delikanlı baktı. Siz kimsiniz, Hüseyin beni aramıştı kendisiyle görüşmek istiyorum, dedim.

Ben oğluyum, sizi yanlışlıkla babamın telefonundan ben aradım, kusura bakmayın, dedi.

Olsun dedim, müsaitse babanla görüşeyim, dedim.

Selim Amca, babam on beş gün önce vefat etti. Başka da bir şey demedi ya da diyemedi.

Neye uğradığımı şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Oğlu babasının on beş gün önce vafat ettiğini söylüyordu ve benim bundan haberim yoktu. Bir an muhasebe yaptım. Kendimi suçladım. Niye haberim olmamıştı? O zamanlar belki de bu kadar haberleşme imkanı yoktu. Sadece Allah rahmet eylesin, Allah sabırlar versin, diyebildim.

Son görüşmemizde gayet sağlıklı görünüyordu. Çok candan sohbet etmiştik. Ölümü aklımıza bile getirmemiştik. Bir hafta sonu Fatsa sahilde buluşup eyvanda denize karşı çay içecek , yine maziyi yad edecektik. Kavlimiz vardı. Olmadı, sözümüzde duramadık.

Arkadaşımın cenazesinde bulunamamak beni derinden üzdü. Hiç vakit kaybetmeden Fatsa’ya ailesine taziyeye gitmeye karar verdim. Bütün aile efradı ile ve özellikle telefona bakan mahdumuyla görüştüm. Taziyelerimi belirttim. Acılarını paylaştım. Hepsine baş sağlığı diledim.

Onda bir güvercin zerafeti vardı. Hiç kalp kırmaz, herkesle iyi geçinirdi.

Ne zaman zamansız bir telefon gelse rahmetli arkadaşım Hüseyin Küçük aklıma gelir.

Filim gerçek oldu.

Güvercin uçuverdi.

Ben bütün kalbimle şahidim, güvercin cennete uçuverdi.