Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


HAKİKATA BAKARSAN NEFSİN SANA DÜŞMAN YETER

HAKİKATA BAKARSAN NEFSİN SANA DÜŞMAN YETER


Gönül yıkanlara telkin ettiği yüce değerler bir paha biçilmez altın, bir dürr ü güher incidir, Yunus`un. Bazıları için; ün, şöhret, mevki, makam ve dünya sevgisi üstün bastığından yüce değerler yolunda mağlup düşüyor. Yunus, onlara Yunusça bir dille sesleniyor:
“Hakikate bakarsan nefsin sana düşman yiter/Var imdi o nefsinle vuruş, savaş, tokış yürü

Nefistir eri yolda koyan; yolda kalır nefse uyan/Ne işin var kimseyle nefsine kakı buş yürü
Diler isen bu dünyanın şerrinden olasın emin/Terk eyle kibr ü kini hırkaya gir derviş yürü
Kimse baığa girmegil, kimse gülünü dermegil/Var kindi mâşukun ile bahçede ol alış yürü
Gönüllerde iğ olmagil, mahfillerde çiğ olmagil/Çiğ nesnenin ne tadı var, gel aşk oduna piş yürü

Mü`min, gönül yolunun adamıdır. O yüzden yeri özgedir. Ve gönül Allah katında çok yüksek bir makamdır. Aşksa kadimdir, ezelidir.
Taptuk Emre Sultanın biricik eşi Ana Bacı, bir gün; “Şeyhim! Şeyhim!!!” diye tekkeyi inletir. Ve Taptuk Hünkârın huzuruna koşar. Gözleri, dünya kadar büyümüştür, Ana Bacı`nın. Gök gürlemesi gibidir sesi… Heyecanından

Göğüs tahtasına sığmaz, nefesi: “Keramet bu Taptuk Emre`m!” der. “Keramet bu!”
“Seni hiç böyle görmemiştim Hatun!” der, Taptuk Hünkâr. “Nedir bu heyecan, bu coşku? Bir acayip hal mi, oldu?”
Ana Bacı, soluk soluğadır. Heyecanından konuşamaz: “Gözlerimle gördüm!” der. “Kocaman bir yılan; urgan olup Yunus`un taşıdığı odun demetine sarılmıştı. Yunus, odun demetine urgan olmuş yılanı elleriyle çözdü, saldı.

Yılan, uysal bir ceylan hızında akıp gitti. Keramet bu!” der. “Keramet şeyhim, bu!”
Taptuk Emre, olup bitenleri öğrenmek için: “Yunus`u huzurumuza çağır, Hatunum!” der. “Koş, huzurumuza çağır, Yunus`u!”
Ana Bacı, çıkıp giderken ardından seslenir: “Hayır, Hatun!” der. “Onu çağırma! O, bizi aşmıştır, gayrı. Artık biz gitmeliyiz, onun ayağına. Baksana kurdu kuşu, yılanı çıyanı kendine hizmetkâr eylemiş. Her halde artık vakit tamam olmuştur, kadınım!”

Heyecanla yürürler, Yunus`a doğru. Taptuk Hünkâr, pamuk yumuşaklığında bir sesle: “Vakit dolmuştur, Yunus!” der. “Bu topraklar üstünde yazı-yaban tüm bozkır irşat ve aydınlatmana muhtaçtır.”
Baş eğer, Yunus: “Buyruğunuzdur, Hünkârım!” der.

“Gayri sana buyruk çıkamaz ağzımızdan. Bu topraklar üstünde avuçlar, duana âmin demek için göklere açılmıştır. Bir su gibi seni bekleyen yanık topraklara yürü, Yunus!” der. “Yılanı odun demetine sarma kerametini gösterdin! ,O yılan, yol fermanını onamıştır, Yunus! Amma asıl kerametin ne olduğu sana malumdur!”

Yunus seslenir şeyhine: “Asıl keramet, gönül yapmaktır değil mi, Hünkârım?” der.
“Yılanı kendine hizmetkâr eyleyen gönül yapmada da en usta mimardır, Yunus! Yürü, bundan sonra sen bu topraklar üstünde gönüller fethetmeye… Bu dergâh artık sana dardır, can Yunus! Yüreğinin sesini bundan sonra başka âlemler dinlesin.”

Yunus, Taptuk Sultanın dergâhından ayrılır. Geriye sevginin kaynağında tanımsız bir acı başlar. Gülşendeki güllerin boynu bükülür. Bülbüllerin özüne tanımı mümkün olmayan sancılı bir ateş düşer. Yunus`u seven dervişlerin yüzüne acı bir keder yapışır.
Bu gönül adamının gidişi ölüm, dönüşünü beklemek hayattır Taptuk dergâhında kalanlara.