Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


HATIRA HAFIZADIR

HATIRA HAFIZADIR


 Yaşadıklarımızın ne kadarı bizim?
Belki mantık olarak tuhaf bir soru. Öyle ya, yaşanılan her ne ise tamamı yaşayana aittir.
Öyle midir acaba?
O zaman şu soruyu da sormak lazım:
Yaşadıklarımızın ne kadarını hatırlıyoruz?
Hatırlanan her şey yaşanmıştır.
Peki ya unuttuklarımız?
Unutulanlar iki kısma ayrılır.
İlki; duyulduğunda, görüldüğünde, okunduğunda hatıra gelen. İkincisi ise; hiçbir şekilde hatırlanmayandır.
Doğrudan hatırladıklarımız, hiç unutulmamış sınıfından olup; bizde derin izler bırakmış olabilir. Belki de ömrümüzün sonuna kadar hafızamızda kalacaktır. Edinilmiş birçok şey gibi… Bir nevi içtimai bir refleks…
Duyup, görüp, okuyup hatırladıklarımız ise bizden silinmeyecek kadar yer eden; ancak pek ehemmiyeti olmayan yaşanmışlıklar. Olsa da olur, olmasa da olur kabilinden şeyler yani.
Hiçbir şekilde “hatırlamadıklarımız” sanki bize ait olmayan şeyler. Yani başkası adına başımızdan geçmiş gibi. Belki de kısmi bir hafıza kaybına maruz kalınmış gibi.
Hiç hatırlamadıklarımız bize aittir diyebilir miyiz?
Hatırlamıyorsak nasıl bize ait olabilir?
Yani “Hatıra, hafızadır” bir yerde.
Hatıralar yarınlara taşınmazsa, yok hükmünde olabiliyor. Bize ait değilmiş gibi kalabiliyor. Hafızamızdan bir şeyler silinmiş, yok olmuş gibi oluyor. Bizden yarınlara kalmayan her şey, bizde de olmamış sayılabilir.
Şayet seninse, yanında olmalı…
Senin olan aklında olmalı…
Senin olan gönlünde olmalı…
Birilerinin, bir şeylerin hatırlatmasıyla hatırlananlar veya kalıcı olarak “hatırlanmayanlar” senin mazin değildir. Sen onları yarınlara taşıyamazsan, birileri bire bin katarak sunar onları. Ve onlar da ne kadar senin olmuş olabilir?
Hatıralara sahip çıkmak, hafızaya sahip çıkmaktır. İnsanın fert ve cemiyet olmasına sahip çıkması demektir.
Hatıranızı da hafızanızı da siz belirleyin. Ben neymişim demektense, ben buymuşum demek daha evladır.