Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Mehmet TÜRKAN


HER SONBAHAR BİR BAHARA GEBEDİR

HER SONBAHAR BİR BAHARA GEBEDİR


 

Çün sabâ fasl-ı hazânda gülşene dibâ düşer

Hak budur her nakşı yirinde olup zîbâ düşer

                                                Avnî (Fatih Sultan Mehmed)

       “Sonbahar mevsiminde saba rüzgârı gül bahçesinin zeminine renkli ipekten bir döşek serdiğinde o döşeğin her nakşının yerli yerine oturduğunu ve çok güzel yakıştığını görürsün.”

            Mevsim sonbahar, hazan, hüzün, gözyaşı melankoli… Bu mevsim bülbülün sevdiğini bir nevi gurbete gönderdiği mevsim. Ağaçların yapraklarını bırakıp ölümün acı sessizliğini hissettiği, bir sonraki baharı hüzünle, boynunu bükerek beklediği mevsim. Sonbaharla beraber bülbüllerle bir kış boyu çetin mücadeleler vererek sevdiğini bekleyen hayat hikâyeleri.

            Mevsim sonbahar.  Gönüllerde hüzün, yüreklerde bir tedirgin titreşim. Bir daha o güzel günlere varacak mıyız endişesi. Bir daha baharın neşesine kavuşacak mıyız hüznünün tedirgin düşünceleri.

Her gecenin bir sabahı var. Gün, en yoğun karanlıktan sonra ağarmaya başlar. Her karanlığın sonunda bir fecr var. Her sonbahar kışla beraber bahâra gebe. Bülbül bahâr ile sevgilisine kavuşmanın umudu ve heyecanıyla, acıyı, soğuğu ve kışı dört gözle bekleyecek, sabır ve acı onu olgunlaştıracak ve bahara erip sevdiğine daha olgunlaşmış olarak kavuşacak. Bundan sonra bütün şarkılarını bu minval üzerine söyleyecek. Umutlar yeşerecek ve Mikail’in Sur’a üflemesi misali ölüm sessizliğine bürünen hayat yeniden can bulacak, toprağa can gelecek, cemreler düşecek, çiğ çirseler olacak ve yeniden bahar olacak…

            Yukarda aldığım beyit Avnî mahlasıyla şiirler yazan ve divan sahibi bir şair olan Fatih Sultan Mehmed’e ait. Beyitte sonbaharla beraber başlayan mevsim değişimi ve yaprakların dökülmesi, dökülen yaprakların sanki bahara hazırlık yapmak için serdiği döşeği anlatıyor.

            Sonbahar gelmiş ve ağaçlardan kopan rengârenk yapraklar hüzünle kıvrıla kıvrıla, nazlı bir eda ile yere inip gül bahçesinin zeminine yayılmıştır. Şair bu durumu serin serin esen saba rüzgârının zemine renkli ipeklerden, altın yaldızlarla süslenmiş bir sergi yayması olarak düşünüyor. Sonbaharla beraber serilen bu sergi mevsimin bitiminden sonra gülistânı teşrif edecek, süsleyecek ve kışın zorluklarını hissetmeden bahâra kavuşmasını sağlayacaktır. Bir başka deyişle, renkli ipekler ve altın yaldızlarla süslenmiş bu sergi kıştan sonra ilkbahâr sultanını yani güller padişahını karşılayacaktır. Son bahârda altın sarısına dönerek dökülen yapraklar altın sarısı renklerle rengârenk süslemiş ipekli yaygılara benzetilmiş ve baharı karşılaması veya bahara ulaşması için gül bahçesinin zeminine serilmiştir. Bir başka açıdan yere düşen altın renkli bu son bahar yaprakları padişahların karşılanması sırasında ayakları altına serilen ve adına “Pây-dâz” denilen yaygıya benzetilmiştir.

            Her sonbahâr bir başka mevsimin, bir başka deyişle bir bahârın müjdecisidir. Her yokuşun bir inişi, her sıkıntının sonunda bir rahatlama vardır.  Dünya var olalıdan bu yana sabahı olmayan bir gece olmamıştır.

            Avni yani Sultan Fatih ne güzel söylemiş. Sonbahârda dökülen yapraklar ve sonbahârın hüzünleri aslında bahara ulaşmamızın zeminin hazırlayan altın yaldızlı yaygılardır.  Âşıkların sevgilisinin ayağına serdikleri per-dâz adlı sergileridir.  Bekleyecek, özleyecek sevdiğimiz var ise bahâr uzak değildir.

 

Gün olur gülen gözler görürüz,

Gün olur hüzün dolu,

Melankolik yürekler…

Hazânı olmayan yürek bahârı niye beklesin?

Gülü sevmeyen gülzârı neylesin?

Gün olur karakış gelir, kâr olur

Gün olur bahâr olur,

Yârinin ülkesine varır bülbüller…

 

                                                                                                     Mehmet TÜRKAN

                                                                                               m.turkan28@hotmail.com