Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Yılmaz İMANLIK


HOŞÇA KAL ÖĞRETMENİM


Siz son dersinizi anlatıyorsunuz ama yüzünüzde hâlâ ilk dersin heyecanı var. Zamanın küçük bir zerresini bile boşa harcamayarak bize bir şeyler öğretmeye çalışıyorsunuz bütün öğretmenler gibi.

Ben sıramda sessizce oturuyorum. Bu gün parmak kaldıracak gücüm yok; o yüzden sorularınıza cevap veremem; özür dilerim.

Bu gün öylesine yorgunum ki? Yılların yorgunluğunu bir günde yaşamak ne acı şey! Sanki bu gün seneler beni ezmeye çalışıyor. İçimdeki ayrılık rüzgârları göklere ulaşan bir tusunamiyi andırıyor. Her nefes alışımda dalgalar ruhumdaki çiçekten bir yaprak daha koparıyor. Siz yine her zamanki gibi,
?Ayrılık yok aslında/ O bizim yalanımız/ Sevmek var./ Özlemek var./ Beklemek var.? yalanını, bize yutturmaya çalışıyorsunuz. Gerçekten yok mu böyle bir duygu? Eğer yoksa ben önceki öğretmenlerimi nasıl unutabildim? Hâlbuki hepsini seviyordum, özlüyordum, bekliyordum?

Âh ´zaman´ denilen canavar yok mu öğretmenim! Her şey onun başının altından çıkmıyor mu? (Arka sıralarda hâlâ yaramazlık yapan, dersi dinlemeyen arkadaşlarım var. Hiç olmazsa bu gün kimseyi rahatsız etmeseler! Bir sene boyu yaptığım gibi onlara nasıl kızıyorum bilemezsiniz.)

Yarın karnelerimizi alacağız. Belki de siz gelmeyeceksiniz. Okul bahçesinde hep sizi arayacak gözlerim. Ama siz hiçbir çiçeğin arkasında olmayacaksınız. Yarın sizi görmezsem çıldırabilirim.

Karne! O karneyi hiç almasam, almak istemiyorum desem; takdir belgesini de bıraksam kabul ederler mi öğretmenim? Ya da ?Bu karne senin alınyazındır!? deyip zorla tutuştururlar mı elime?

Sahi, güzel şeyler neden bu kadar kısa sürer? Okula girdiğim gün ile okuldan çıktığım gün arasında görünüşte yıllar var. O yıllar hayatımın en güzel yılları olarak kalacak. Yaşanılan bütün güzel şeyleri okul çantamın küçücük gözünde saklamak istiyorum. Ama bir sabun köpüğü gibi kaybolup gidiyorlar. Ellerimle tutamıyorum öğretmenim.

Kalbimize ilk şiir fidanını siz diktiniz. Sınıfa ilk girdiğinizde, ?Benim öğrencilerim şiiri mutlaka sever, sevmeli!? dediğinizi daha dün gibi hatırlıyorum. Keşke ayrılık kokan şiirleri hiç sevdirmeseydiniz bize! Vuslatların ebedi sürdüğünü anlatan şiirleri ezberletseydiniz keşke! Böyle bir şiir var mı öğretmenim? Bu şiiri yazmaya yüreği yeten bir şair var mı?

Sizinle birlikte bir rüyaya daldık. Bu rüyada hepimiz kuşlar kadar hafiftik. Yüreklerimiz gökyüzü kadar geniş, bulutlar kadar beyazdı. Ellerimizi her uzattığımızda siz karşımızdaydınız. Bütün güzellikleri birlikte yaşıyorduk. Türkçenin yalnızca özne-yüklem olmadığını bu rüyada öğrettiniz bize. Özne ile yüklem arasına istersek bir dünya sığdırabileceğimizi yine bu rüyada anlattınız. Güzel şeyler başarmanın temelinde Türkçeyi güzel konuşmak olduğunu, Türkçeyi sevmeyen insanın hayatı ne kadar boş ve anlamsız yaşayacağını, sizin dersinizde öğrendik. ?Bir dersi sevmenin yolu, önce öğretmeni sevmektir.? ilkesinden yola çıkarak önce sizi sevdik öğretmenim.

´Merdiven´ in basamaklarını sizinle çıktık. Otuz beş yaşımıza gelmesek de ´Otuz Beş Yaş´ olgunluğunu sizinle tattık. İstanbul´u birlikte dinledik yüreklerimizin sesiyle. Sizinle ´Mona Roza´yı bile tanıdık. Siz olmasaydınız belki adını hiç duymayacaktık bu karşılıksız hüzünlü aşk hikâyesini.

Siz ´Anlatamıyorum´ şiirini okurken aslında biz çoğu şeyi anlıyorduk gözlerinize bakarak. Bizim hislerimizde çaresizliğin yeri yoktu; bize öyle öğretmiştiniz ama karne günü yaklaştıkça o duygu kalbimizi yavaş yavaş esir alıyordu. Onunla nasıl savaşacağımızı düşünüyorduk.

Yarın...

Bizim yolculuğumuz başlarken siz rıhtımda kalacaksınız. Şiir denizindeki gemimiz siz olmadan yine de nazlı nazlı süzülecek mi öğretmenim? Yelken açabilecek miyiz uzak ufuklara, fırtınaya yakalanmadan? Ama hayatın gerçeği bu. Siz bizi, gemiye kadar getirip yol gösterirsiniz. Sonra da ?Hadi bakalım çocuklar, yolunuz açık olsun!? der, zamanın kollarına bırakırsınız?

Hoşça kal öğretmenim?

Gidiyorum.

Bu gün ilk defa suskun görüyorum sizi.

Anlatsanıza yine dersinizi.

Sevdiğimiz şiirlerden birini okuyun ya da ?Gitmeyin? diyen bir bakış?

Bir bakış bile yeter kalmamız için.

Niçin kal demiyorsunuz?