Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


HÜVEL-BAKİ

HÜVEL-BAKİ


Onu lise yıllarından hayal meyal hatırlıyorum. Yakinen tanımam, İmam-Hatip Lisesi’ne atandığım 1994 yılında oldu. Yirmi yıldır kendisiyle iyi-kötü günlerimiz oldu.
Vefatından üç gün önce bir lokantada tesadüfen karşılaşmıştım. Her zamanki gibi şaka yollu takılmıştım. Hüseyin Hoca paralısın galiba” demiştim. O da “Para sıkıntım yok, gel sana da bir şeyler ikram edeyim.”demişti.

Ani ölüm haberini alınca biraz sendeledim. Haberi aldığımda Samsun’daydım. “Ne olursa olsun ben dostumun, mesai arkadaşımın cenazesine katılmalıyım.”dedim.
Cenazesi bir hayli kalabalıktı. Müdürleri, idarecileri, mesai arkadaşları, köylüleri ve sevenleri hep oradaydı.

Müdürü Ali Yücesan, özgeçmişini okuduktan sonra: “O 26 yıllık meslek hayatında öğrencilerine milli ve manevi değerler hususunda hep bir şeyler vermek için mücadele etti” tespiti yerinde bir tespitti.
Hüseyin Yıldırım, eğitim camiasının olduğu kadar Terme’nin de renkli bir siması idi. Kafasına koyduğunu yapardı. Parayı ve dünyalık işleri pek sevmezdi. Uzun ve ince hesapları olmazdı. Bir şeyi yapmaya karar verdiyse onu mutlaka yapardı. İlerisini gerisini pek düşünmezdi. Nev-i şahsına münhasırdı. Yani kendisinden başka kimseye benzemezdi.

Hoş sohbetti. Dozunda ve yerinde olursa şakaya gelirdi. “Bu niye böyle oluyor, sana yakışmıyor” dediğimizde ismim bana ağır geldi, onu kaldıramıyorum, başıma gelenler hep bu yüzden.” cevabını verirdi.
Pek küsmezdi, tez barışırdı. Kin tutmazdı. Kavga ettiğiyle barışmaktan haz duyardı.

Tarih öğretmeniydi. Tarih ve edebiyat bilgisi mükemmeldi. Çok okurdu. Cebindeki son kuruşunu kitaba ve gazeteye vermekten imtina etmezdi.
Belgeli, bilgili, saatlerce konuşurdu. Mahalli ve genel basını yakından takip ederdi. Bilgi Gazetesini didik didik okur, gerek yüz yüze gerekse telefonla takdirlerini ve eleştirilerini iletirdi.

Çok ayrıntılara girerdi. “Bir dergide okudum. Mehmet Akif’le, Eşref Edip, 1913 yılında beraber gazete çıkarmışlar haberin var mı? Derdi. Benim önemsiz gördüğüm ona göre önemliydi.
Akademik konulara çok meraklı idi. “Yüksek lisansı bırakmasaydım ben şimdi tarih profesörüydüm.” derdi.”O zaman belki de hayatım böyle olmazdı, bambaşka bir Hüseyin olurdum.” derdi.

Ben de aynı kanaatte olduğumu ifade ediyorum. Hüseyin babasının ölümünden sonra sendelemese, akademik hayata devam etse, hem yaptığı hataları yapmaz hem de isminden ve bilgisinden söz ettiren bir ilim adamı olurdu. Dini terminolojiye hakimdi.
Bir şey sorsan hemen islâm tarihinden örnekler verirdi.

Gönül koyduğu zaman: “Bir elime ayı verseler öbür elime de güneşi verseler yine de gelmem.” derdi. Kurduğu cümleler mesaj yüklüydü.
Yaşayışının inançlarına uygun olmadığını ifade etmekten çekinmezdi. Yaptığı hatalardan her defasında pişman olurdu.

Çocuklarını çok severdi. Onlara yeterince babalık yapamamanın üzüntüsü içerisindeydi.
Hayalleri ve hayata dair beklentileri vardı. Emekli olmayı ve çocuklarına vakit ayırmayı düşünüyordu.

Ömrü buraya kadarmış.
Ben canı gönülden hakkımı helâl ettim.
Mekanı cennet olsun. Başta ailesine ve sevenlerine Allah’tan sabırlar diliyorum.