Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


İKİ HATIRA


Bu hafta unutamadığım hatıralarımdan iki tanesini yazmak istiyorum. Yaklaşık altı yıl önce yaşadığım bu olayı yirmi sene önce yazmış olsaydım çok az kişinin ilgisini çekeceğini tahmin ediyorum. Elli sene önce yaşanmış olsa anlatılması bile abes bulunurdu.
?

İlk nakledeceğim olay bir su kuyruğunda meydana geldi. Malum şebeke sularının fazla ´ilaç´lı olmasından dolayı suları kaynak sularının bulunduğu çeşmelerden alır, bu suları çay ve içme suyunda kullanırız. Şebeke suyu ise yemek ve temizlik işlerinde kullanılırdı.

Çeşmelere su almak çok kişi gittiğinde sıraya girilir, sırası gelen elindeki kabı doldurur giderdi. Her ne kadar bazen birden fazla kapla gelen olsa da yine de herkes sırasına razı olurdu.

Ben de bir gün su kuyruğuna girdim. Epey bekledikten sonra yaşlı bir amcayla beraber en sona kaldık. Sıra bendeydi. Yanımdaki kişinin benden daha yaşlı olduğunu görünce sıramı ona vermek istedim. Daha fazla beklemeden evine gitsin istedim. Ve ona ?Buyurun siz doldurun? dedim. O da bana

?Sıra sizde? diye cevap verdi. Ben ?Sıranın bende olduğunu biliyorum ancak ben kendi isteğimle sıramı veriyorum. Ben razıyım? dedim. Yaşlı adam ?Ben razı değilim? dedi.

Her ne kadar gönül rızasıyla hakkından feragat etmenin haksızlık olmadığını kendimce açıklasam da ikna edemedim. Sıranın bana ait olması onun için kâfi idi. Bu yaşına kadar bilerek kimseye haksızlık yapmadığını söyledi. İki bardak su için huyundan vazgeçmeyeceğini bildirdi. Ve konuşmasını ?hak, haktır? diye bitirdi.
?
İkinci hatıramın da kahramanı yaşlı bir adam. Bir gün bir bilgisayarcı dükkânında otururken içeriye üstü başı dağınık ve bazı yerleri sökülmüş bir amca girdi. Biz dilenci sandık. Bazılarımız ellerini cebine sokarak gelen kişiye yardım etmeye kalkıştı. Yaşlı adam bir uzatılan paralara baktı bir de verenlerin suratına. Sonra yutkundu ve zor bir halde konuştu: ?Ben dilenci değilim.?

Dilenci olmayan bu ihtiyarın bilgisayar dükkânında ne işi var diye yorumladık önce. Daha sonra bir suskunluk oldu. Tipinden bilgisayar alamayacak birine benziyordu. Dilenci de olmadığını söyledi. O halde bilgisayar dükkânında ne işi vardı. Kısa süren sessizliğin ardından yaşlı adam bizleri ili;klerimize kadar titreten cümlesini söyledi: ?Benim karnım aç!?

Hepimiz yutkunarak sustuk. Ona dilenci muamelesi yapmış para vermeye kalkmıştık. Hâlbuki karnı aç olduğunu söylüyordu. Uzatılan paralar ise karnını hayli hayli doyurabilecek miktardaydı. O buna tevessül etmedi. Ve karnının aç olduğunu söyledi.

Aramızdan biri onu bir lokantaya götürdü ve onun karnını doyurması için müessese sahibine tembih etti. Ve yaşlı adam karnı tok vaziyette yerini terk etti. Aksayan adımlarla nereye gidecekse oraya yöneldi. Biz ´dilenci´ olmayan bu adama hayret ile baktık. Ne dilendi ne de yalan söyledi. Bize aç olduğunu bildirdi.
?

İki yaşlı adam iki hikâye? İkisi de hakka hukuka riayet eden bu mümtaz şahsiyetler. Hala yaşıyorlarsa, cemiyetin içinde ´iyi´ insanların varlığından bahsedebiliriz. Bu iki yaşlı insan bize insanlık dersi verdi. Benlik ve bencillikten uzak duran bu insanların hikâyelerinden örnek veriyoruz. Bu konuyu yarım asır önce anlatmaya kalkışsaydık hiçbir değeri olmazdı. Çünkü artık ? Şurada iyi insan varmış? sözü günümüz için geçerli sanırım.