Çocukluğumuzun en özel yiyeceklerindendi. Temel gıda maddesi değildi.
O zamanlar market denilen nevzuhur ticarethaneler yoktu. Bakkal amca her malın bir kenarına “gönlünü” koyarak satıyordu.
Bakkallarda temel ihtiyaç maddeleri bulunurdu. Şeker, tuz, sıvı yağ, buğday unu, zeytin, peynir gibi temel gıda maddeleri bulunurdu. Yine bir evin ihtiyacı olan; gaz yağı, gaz lambası, gaz lambası fitili, gaz lambası camı, iplik, iğne ve nakış malzemeleri gibi ticari şeyler olurdu.
Çizgili A4 kâğıdına, “Mektup kâğıdı” denilirdi.
Ayrıca keyfiyete göre; tahin helvası, akide şekeri, lokum, gofret ve gazoz gibi yiyecek ve içecekler satılırdı.
Bakkallarda; zaman içinde, boncuk türleri, basit süs eşyaları da bulunduruldu.
İhtiyaca ve zamana göre çeşitler artardı.
Gazyağı, gaz lambası için aydınlatmada kullanılırdı. Ayrıca ateş tutuşturmakta da kolaylık sağlardı. Gaz lambası 5, 7 ve 14 numara gibi çeşitleri vardı. Misafir geldiğinde fazla aydınlık olsun diye 14 numarayı, sair zamanlarda tasarruf olsun diye 7 numara kullanılırdı. Karanlık olmasın diye çocuk odalarına çocuklar uyumadan önce 5 numaralı gaz lambası konulur, herkes uykuya dalınca fitili yani ışık veren yeri sönmeyecek kadar kısılır, hem karanlık olmaz hem de yakıtından tasarruf sağlanırdı.
Bütün bunlar ayrı bir yazı konusu aslında.
Biz çocuklar için akide şekeri, lokum ve bisküvi çok önemliydi. Akide şekeri cam bir kavanozda bakkal amcanın masasının üzerinde bize bakardı. Lokum ve bisküvinin kendine göre kutuları vardı. Biz babalarımızdan aldığımız 25 kuruşla bunlardan sadece birini satın alabilirdik.
Zamanla arkadaşlar arasında bazı kararlar aldık. Bazen iki arkadaş bakkala gider, birimiz bisküvi, diğerimiz lokum alır; deniz kenarında bir kayalığa oturur bisküvileri ile lokumları paylaşırdık. Sonra bisküvilerin arasına lokumları koyar beraberce yerdik.
Bazen iki, bazen de üç veya dört arkadaş böyle bir ortaklıkla keyif yapardık. Harçlıklarımızı birleştirir hoşumuza giden yiyeceklere sahip olurduk. Ortaklığımız bir ticaret ortaklığı değil, gönül ortaklığı olurdu. Biz bilirdik ki diğerimiz olmasa bu yiyeceklere sahip olamazdık.
Bu yardımlaşma aramızda olan sevgiyi artırır, yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlardık. Bazı bölgelerde “kıstırma” veya “biskevit” denilen bu yiyecek türü bir gönül yardımlaşmasının neticesinde teşekkül ediyordu.
Maddi durumu daha iyi olan arkadaşlar ikisini birden alıp bizim yaptığımızı tek başlarına yapıyorlardı. Ve tek başlarına yiyorlardı. Birden fazla kişinin bir emeği, bir sevgisi, bir yardımlaşma çabası yoktu bunda. O arkadaşlarımız varlıklı olmanın bedelini yalnızlıklarıyla ödüyorlardı. Sevgiden, yardımlaşmadan, çabadan, dostluktan mahrum büyüyorlardı.
Bu biraz böyle devam etti. Bisküviler, lokumlar, şekerler renkli ambalajlara girmemişti ama biz onları gönül dünyanızda renklendiriyorduk.
Günlerden bir gün bakkala “kaymaklı bisküvi” adında bir çeşit daha gelmişti. Ne olduğunu araştırdığımızda; iki bisküvinin arasına krema konularak yapılmış bir bisküvi çeşidi olduğunu öğrendik. Yani artık iki sade bisküvi arasına lokum veya tatlı bir şey koymaya lüzum kalmamıştı. Birileri bunu bizim adımıza yapmışlardı.
Bu durum kolayımıza geldi. Artık birimiz sade bisküvi, diğerimiz lokum almıyor; kremalı bisküvi alıyorduk.
Zaman içinde daha varlıklı ailelerin çocukları gibi biz de yalnızlaştık. Kimsenin kimseye yardımı ve ihtiyacı olmuyordu. Samimiyet yavaş yavaş kayboluyordu. Daha ferdiyetçi bir cemiyetin temelleri atılıyordu.
Ve iki bisküvi arasına lokum koyan iki arkadaş yoktu artık.
Biz o iki bisküvinin arasından lokumu değil gönlü çıkardık aslında ve yalnızlaştık.