Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


İLKOKUL ÖĞRETMENİM

İLKOKUL ÖĞRETMENİM


Ben 1972 yılında altı yaşımı bitirince Terme`nin Bağsaray Köyü/Arımdere Mahallesindeki yaşıtlarım, Evci/Miliç İlkokulu`na gitmeye başlamıştı. Arkadaşlarıma gıpta ediyordum. Arkalarından dakikalarca bakıp onların gibi okullu olmayı hayal ediyordum. Nüfus cüzdanım yok diye beni okula göndermemişlerdi. Ben günlerce okula giden ağabeyimle arkadaşlarımın peşine düşmüştüm. Bu halime dayanamayan annem, sonunda Mustafa Rıfat ağabeyime dedi ki:

─Oğlum, kardeşin Ahmet`i bir türlü ikna edemiyorum. Ağlaya ağlaya perişan oldu. Al, götür kardeşini okula. Bakkaldan defter, kalem ve silgi alırsın. Öğretmen kayıtsız kabul ederse gitsin.

Evimize iki kilometreden uzak olan Evci/Miliç İlkokuluna Trabzon lastiğiyle güle oynaya ve büyük bir heyecanla gidiyorduk çamurlu yollara aldırış etmeden. Okul önlüğü olmayan, kayıtsız ve velisiz bir şekilde sınıfa girip oturan bu çocuğun kim olduğunu öğrenmek için sorular sormaya başlamıştı

Naile öğretmenimiz:

─ Adın ne senin yavrum? Sen niçin geldin buraya?

─ Ahmet benim adım. Ben okuyacağım. Babam, yurtdışında çalışıyor. Annem, kardeşimi ve hayvanları bırakamadı.

─Sen kaç yaşındasın oğlum, nüfus cüzdanın var mı?

─Ben tam altı yaşındayım öğretmenim. Ama nüfus cüzdanım hiç yok benim. Babam gelince çıkaracakmış, dedim. Naile öğretmen, merhamet ve sevgiyle dolu gülen gözlerle gözlerime bakarak:

─Tamam Ahmet, madem bu kadar okulu seviyorsun, öyleyse gel. Ama annen, nüfus cüzdanını çıkartsın. Seni kaydedelim.

─Tamam öğretmenim, dedim çok büyük bir sevinçle.

Sevgili Naile Binatlı öğretmenimiz, bir güneş gibi doğmuştu yüreğimizde ve kafamızda. O, yüreğimize düşen cemreydi sanki. O, bizim gibi fakir ve garip köy çocukları için ümit çiçeğiydi. Karda, buzda, zor ve güç şartlarda açmaya çalışan kardelen çiçekleriydik biz onun için. Öğretmenimiz, kar manzaralı resim yapmamızı istediğinde biz, okulumuzun bahçesinde kardan gelinlik giymiş bir vaziyette bizi karşılayan çam ağaçlarının arasında kartopu oynayan çocukların, kar yorganıyla uykuya dalmış geniş Miliç merasının ve bembeyaz karla örtülmüş heybetli Canik dağlarıyla engelleri aşmaya çalışan köylülerin resmini yapardık genellikle.

Öğretmenimizin bedeni küçük ama yüreği koskocamandı. Allah`ı, vatanımızı, dilimizi, bayrağımızı, İstiklal Marşımızı, milletimizi, tarihimizi, dağlarımızı, ormanlarımızı, kırlarımızı, denizlerimizi, bütün yaratılmışları yaratandan ötürü sevecek kadar büyüktü yüreği sevgili öğretmenimizin. Onun güzel dilinde bütün bu değerleri, güzellikleri sevdiren şiirler, marşlar, şarkılar, türküler, masallar, atasözleri, fıkralar ve bilmeceler vardı hep. Onu hepimiz çok seviyorduk, birbirimizden bile kıskanıyorduk. Onu örnek alıyorduk kendimize. Onun için hepimiz çok çalışıyor, elmayı tamamen kızartmak için yarış ediyorduk. Naile öğretmenimiz, o yılın sonunda bizden ayrıldı. Bütün arkadaşlarla birlikte çok üzüldük, ağladık. Yıllarca Naile öğretmenimizi özlem ve güzelliklerle hatırladım. Yıllarca sevgili öğretmenimi aradım ama izine rastlayamadım.

Ben de ilkokul birinci sınıf öğretmenim Naile Binatlı ve nice idealist öğretmenler gibi kardelenler, solmayan güller yetiştirmek için öğretmen oldum. 25 yıldır öğretmenim. Tam 38 yıl sonra Naile öğretmenimin İstanbul`da bir özel okulun müdiresi olarak görev yaptığını öğrendim internetten.

Telefonda “Ben, okula iki ay sonra kayıtsız ve önlüksüz geldiği halde kabul ettiğiniz, tatil kitabı hediye ettiğiniz Ahmet Sezgin. Elmanız kızardı öğretmenim artık. Ben de sizin gibi öğretmen oldum. Yayınlanmış eserlerim de var sevgili öğretmenim. Çok büyük emeğiniz var üzerimizde. Hakkınızı helal edin öğretmenim. Sizi çok seviyorum. Sizi yıllardır hayır ve özlemle yad ettim.” dedim çok büyük bir sevinç ve heyecanla. Naile öğretmenimiz, yıllardır evladına hasret kalıp ona kavuşan bir anne gibi sevinç ve mutluluktan ağlıyordu!..