Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


İLLET BİR ŞEY!!!

İLLET BİR ŞEY!!!


    İki haftadır yazı yazmıyorum, yazamıyorum. En son “Çeken Bilir” diye bir yazı yazmış ve kenara çekilmek zorunda kalmıştım.
    Aslında anlatacaklarım sadece benim hikâyem değil, bu günlerde herkesin hikâyesi. Çünkü bu melun illet bütün toplumu sardı. Koronavirüsten bahsediyorum.
    Kendimce bütün alametler belirince test yaptırdım. Çok şükür negatif çıktı. Çok sevindim. Moralim yerine geldi. Bu moralle günlük hayatıma devam ettim. Derse girdim, yüz yüze ders anlattım. Soranlara, göğsümü gere gere “ben negatifim” bile dedim. Lakin moralin dışında bende bir düzelme olmadı. Aynı alametler belirmeye devam etti. Çaresiz doktora gittim. Aile hekimi, kendince muayene ettikten sonra, ''anlattıkların korona ile ilgili gözüküyor, tahlil yanlış çıkmış olabilir, en iyisi sen bir daha tahlil yaptır'', tavsiyesinde bulundu. Ben de “bu tahlillerin bir ciddiyeti yok mu, belli bir zaman geçmesi gerekmiyor mu?” demek zorunda kaldım. Zira, tahlil yaptırmak hem zor hem de pozitif çıkar diye korkuyordum. İstiyordum ki doktor bey beni kısa yoldan iyileştirsin.
    Ne yapacağımı bilmeden sağlık ocağından ayrıldım. Hala negatif olduğuma inanıyordum, daha doğrusu öyle inanmak istiyordum. Alametlerle birlikte 3-5 gün daha geçti. Daha fazla dayanamadım ve pazar akşamı bütün cesaretimi toplayarak Araştırma Hastanesi'nde tahlil yaptırdım. Eve geldim. İki saat sonra da “e-nabız”' a kara haber geldi. Sonucunuz 'pozitif' çıkmıştır diye.
    Ertesi gün sağlık teşkilatı seferber oldu. Beni aradılar, “Ailece 14 gün evde karantinada kalacaksınız. Kesinlikle dışarıya çıkmayacaksınız. Kimseyle temas kurmayacaksınız. Bir ihtiyacınız olursa bizi arayacaksınız. Biz  sizi zaman zaman eve gelip ziyaret edeceğiz. Dediğimizin dışına çıkarsanız cezası var bilin” dediler.
    Öyle de oldu. Önce bir doktor geldi. Kapıdan bilgi aldı, bilgi verdi. Bir kutu ilaç bıraktı. Nasıl kullanacağımı anlattı. Geçmiş olsun diyerek ayrıldı.
    Ardından 'filyasyon' ekibi aradı. Aşağıda durdular. Balkona çıkmamızı söylediler. Onlar aşağıda biz balkonda tekmil verdik. Bütün kayıtlarımızı aldılar. Evden dışarı çıkmayın diye sıkı sıkıya tembih ettiler ve gittiler.
    Sağ olsunlar her gün sağlık ocağından aradılar. Durumumuzu sordular, “durumum kötü, kendimi pek iyi hissetmiyorum” dedimse de “bu hastalık böyle, beklemekten başka çare yok” deyip beni teselli ettiler. 
    Evde tek pozitif bendim. Diğerleri benden dolayı gözetim altındaydı. Onlara karşı kendimi mahcup ve suçlu hissediyordum. Çünkü benim gazabıma yanmışlardı. Haklarını helal etmelerini istedim. 
    Bu illet herkeste farklı belirti gösteriyormuş. Bende baş dönmesi, halsizlik, iştahsızlık, koku ve tat alamama şeklinde zuhur etti. İştahım bir anda bıçak gibi kesildi. Hiçbir şey yiyemez oldum. Bütün nimetler bana külfet gibi gelmeye başladı. Bir yudum su içsem taş gibi boğazımda düğümleniyordu.
    On gün, hiç kalkmadan ve hiçbir şey yiyemeden, hiçbir şey içemeden yatmak zorunda kaldım. Vücudumda ayrı bir zafiyet ve kırgınlık vardı. On günün sonunda tartıldığımda tam on kilo verdiğimi gördüm. Aklım başımdaydı. Her gün cep telefonundan dünyadan haberdar olmaya çalışıyordum. Koronavirüsten hayatını kaybedenleri gördükçe moralim bozuluyordu. Metanetimi kaybetmedim. İnancımı kavi tuttum. “Allah'ın dediği olur” deyip kadere teslim oldum ve kederden emin oldum.
    On günün sonunda, on kilo kaybettikten sonra, bir anda iştahım açıldı. Kendime geldim. Ne bulursam yemeye başladım. Sağlık ocağından aradılar, durumu izah ettim, “Hadi geçmiş olsun sen iyileşmişsin” dediler. 
    Ertesi gün sağlık ocağına gittim. Durumu izah ettim. Artık tahlil yapılmıyor. “Geçmiş olsun, belli oluyor, sen negatifsin” dediler.
    Çok şükür atlattığıma inanıyorum. Dualarını esirgemeyen herkesten Allah razı olsun. Cenab-ı Allah hiç kimseye dert verip derman aratmasın.