Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Seyfi GÜNAÇTI


İncir; büyük hediye

İncir; büyük hediye


Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz. “Önemli olan hediyenin maddi değeri değildir, önemli olan hatırlanmaktır” derler. “Yarım elma, gönül alma” sözü de bu anlamdadır.

Peki bir kuru incirden hediye olur mu? Olmuş. Hem de alan kişi, “Hayatımda aldığım en değerli hediye” diye açıklama yapmış. İsterseniz olayı birlikte okuyalım.

Dr. Yüksel Sezgin anlatıyor:

“2015 Ramazan programı kapsamında Etiyopya’ya gitmiştik. Etiyopya’nın eski adı Habeşistan. Habeşistan tam bir tezatlar ülkesi. Bir yanda aç insanlar, diğer tarafta lüks oteller! Hemen çevresinde teneke mahallesi; varlık ile yokluk iç içe.

Bir iftar vakti kaldığım yerde ezanla orucumu açtım. Akşam namazını kıldıktan sonra çay içmek için kenara çekildiğimde Nureddin isimli Habeşistanlı bir imam yanıma geldi.

Yanımda Türkiye’den getirdiğim biraz Beypazarı kurusu, hurma ve kuru incir vardı. Kendisine bir adet kuru incir ikramında bulundum. Nureddin elindeki incirin yarısını ısırdıktan sonra,

-Bu ne güzel bir meyve. Bunun adı nedir, diye sordu.

Meyvenin incir olduğunu, Kuran’da Allah’ın üzerine yemin ettiği ‘Tîn’ meyvesi olduğunu söyledim. Hayretle “İncir bu mu?” dedi ve Besmele çekerek Tîn Suresini okumaya başladı. Sonra elinde kalan yarım inciri büyük bir hürmet ve saygıyla bir peçeteye sardı.

Kendisine o yarım inciri ne yapacağını sordum.

“Allah’ın üzerine yemin ettiği bu inciri evime götüreceğim. Eşimin ve çocuklarımın ağzına birer parça koyacağım. Bir ömür damarlarımızda dolaşacak. Bu, büyük bir nimet. Allah bize bu nimeti bahşetti. Ne kadar şükretsek azdır” dedi.

Ben de “Siz o yarım inciri yiyin” dedim ve yanımda bulunan bir paket inciri kendisine verdim.

Büyük bir heyecanla paketi alarak,

“Allah’a yemin ederim ki, hayatımda aldığım en değerli ve en büyük hediye budur! Sizler ne kadar büyük insanlarsınız, ne kadar büyük bir milletsiniz.

3.500 km mesafeden buraya geliyorsunuz ve Allah’ın Kuran’da zikrettiği ve üzerine yemin ettiği bir meyveyle bizi tanıştırıyor ve ikramda bulunuyorsunuz. Size ne kadar teşekkür etsek azdır. Yıllardır Etiyopya’nın değişik bölgelerinde sofralarımıza katkı sağlıyor, kestiğiniz kurbanlarla bizlere ikramlarda bulunuyorsunuz. Gelecekten ümidini kesmiş olan bizlere birer ışık ve ümit oldunuz. Allah sizlerden razı olsun” dedi.

Bu duygularla Hz Necaşi’nin torunlarıyla vedalaşarak ülkemize döndük.

Bundan ne ders çıkarılır bilmiyorum. Ancak; ben kendime söz verdim. İnşallah bundan sonra bir incir gördüğümde veya bir incir yediğimde ‘Tin Suresini’ okuyacağım.”

Kuran-ı Kerim’de 8 ayetten ibaret olan bu 95’inci Sûre Mekke döneminde inmiştir:

“Bismilahirrrahmanirrahim.

1.İncire, zeytine, 2.Sina Dağına, 3.Ve bu emin beldeye (Mekke’ye) yemin olsun ki; 4.Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık…”

Ey Rabbim! Yaratan ve yaşatan sensin. Sayısız nimetler içerisindeki bizler, neden Etiyopyalı Nureddin Hoca gibi nimetlere bakamıyoruz? Onun gibi göremiyor, onun gibi düşünemiyoruz? O idrakte olsaydık bir bardak suyu gereksiz yere akıtır mıydık?

İhtiyacımızdan fazla aldığımız ekmekleri küflendirip sonra da hiç vicdanımız sızlamadan çöpe atar mıydık?

Kendisine ikram edilen ve hayatında ilk defa gördüğü, ilk defa yediği yarım incir karşılığında şükür olarak Tîn Suresini okuyan Etiyopyalı Nureddin kardeşimiz; Türkiye’de incir bahçeleri, üzüm bağları, zeytin bahçeleri olup da kıblesini şaşırmış, kitabından habersiz, sahip olduğu nimetlerin kıymetini bilmeyen, israf içerisinde saçıp savuran gafilleri görse ne derdi acaba?

Ya Rabbi! Bizleri nimetine şükredenlerden, seni zikredenlerden eyle.