Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


İNSAN LİSAN VE NİSAN

İNSAN LİSAN VE NİSAN


Önceleri…
Daha insan dünya üzerinde değildi. Diğer canlılar hava, su ve toprağı kirletmiyorlardı. Kendi hallerinde hür olarak yaşıyorlardı.

Sonra…
Sonra insan geldi dünyaya. Kendisine lazım olacak şeyleri keşfetti. Kıyafetleri vardı, evleri vardı. Bir ara ateşin varlığını keşfetti. Su, hava ve toprağın yanına ateşi de ilave etti.
İnsanın diğer canlılardan farklı bir yanı daha vardı. Konuşuyordu. Birbirleriyle konuşarak anlaşıyordu.

Zaman geçiyordu…
İnsan yer küre üzerinde azdı. Ancak “insanlık” denilen şey fazlaydı.
Konuşmalarını kayıt altına almayı başardı. Kelâmı kaleme döktü yazının keşfiyle. Artık sadece konuşmuyordu. Yazıyordu da…
İnsana yeryüzü dar gelmeye başladı. Çok şeyi olmalıydı. Ancak çok şey için çok çalışmak gerekiyordu. Ayrıca insanlar çoğaldıkça başkaları da çok şey istiyordu. Taksim, yani pay zorlaşıyordu.
Hayvanlar ve bitkiler insanların bu hallerine acıyordu. Çünkü bazıları doymuyordu. Dağ kadar malı olsa daha fazlasını istiyordu.
Diğerleri de istiyordu…
Sonra istekler daha da arttı. Bir şeyleri isteyenlerin sayısı da de çoğaldı. Artık mal, mülk için çalışmak yetmiyordu. Daha fazlası, daha da fazlası kendisinin olmalıydı.

Sonra…
Çalışmak yerine dövüşmeyi seçti.
Kan aktı… Huzur kalktı. İnsan sayıca artarken “insanlık” azaldı.
Gökyüzü eskisi gibi mavi değildi. Su berraklığını yitirmiş, toprak verimini azaltmıştı. Gökyüzüne ateş eden siyah dumanlı bacalar bütün insanlığın geleceğini karartıyordu. Ama insan sadece gününü kurtarmaya çalışıyordu.
Lisanını da kaybetti zamanla. Söyledikleri anlaşılmaz oldu. Kelâm düşünce, “düşünce” de azaldı. Yani lisanını da kaybetti. Ne söylediği belliydi, ne yazdığı…

Ve…
Mevsim şeridinde bahar aylarından olan mart kışa benziyor, mayıs yazı andırıyordu. Baharı nisan temsil ediyordu tek başına. Yemyeşil tabiat, masmavi gök, şırıl şırıl akan dereler, envai çeşit çiçekler, kuş sesleri, sakin sabahlar, huzur veren akşamüzerleri…
Bulunduğu bölgeye göre ya koca bir örtü gibi deniz, ya da öteleri hayal ettiren tepeler veya dağlar.
Bütün bunları sırasıyla yitirdik. Önce insan bozuldu, sonra lisan. Bozulmakla yetinmedi insan. Dünyayı da tahrip etti sonra. Artık ne insanlar eskisi gibi ne lisanlar... Hatta ne de nisanlar… Ama bir nisan ayı daha geldi.
Ne demiş Recaizade Mahmud Ekrem:
“Geldi amma neyleyim sensiz baharın şevki yok…”