Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Selim EROĞLU


‘’İSMİNLE MÜSEMMA MISIN?   

‘’İSMİNLE MÜSEMMA MISIN?   


   Başlık, hayatımda şahsıma yöneltilen en önemli sorudur diye düşünüyorum.

   Başkan, “isminle müsemma mısın” diye sorduğunda bir an afallamıştım. Ne alaka diye düşünmüştüm. Neyse ki şoku kısa zamanda atlatıp kendime geldim. O gün bugün ismimle müsemma olmaya gayret sarf ediyorum.

   Bu ismi bana layık görenler, başıma gelecekleri tahmin edebilmişler midir acaba? Bu kadar olmasa da niyetlerinin halis olduğuna eminim.

   Mesleğimin ilk yıllarıydı. Isparta’da görev yapıyordum. Üç öğretmen arkadaş Fen Lisesi mülakatına girmeye karar verdik. Karar verir vermez müracaatımızı yaptık. Gayemiz, mülakatı kazanarak Fen Lisesi öğretmeni olmaktı.

   Mülakat, Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın ana binasında olacaktı. Arkadaşın birinin özel arabası vardı. Konuşup anlaştık. Üç arkadaş, arkadaşın arabasıyla Ankara’ya yola koyulduk. Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da mülakat merkezine vasıl olduk. Gerekli duyurular panoya ve mülakatın yapılacağı kapıya asılmıştı. Salonun girişinde memleketin muhtelif yerlerinden bizim gibi mülakata gelmiş belki binlerce öğretmen vardı. İçlerinden tanıdıklar da çıkıyordu. Yalnız değildik. Sırası gelen, ismi çağırılan mülakata giriyordu. Rakiplerimize başarı dilemeyi ihmal etmiyorduk. Zira biz hayırda yarışmak niyetindeydik. Mülakattan çıkan kendince şehir efsanesi diyebileceğimiz yorumlar yapıyordu. Biz de ona göre gardımızı alıyorduk.

   Nihayet beklenen an geldi çattı. İsmim okundu, çağırıldım. Davete icabet ederek solana girdim. Karşımda altı kişilik bir  heyet vardı. Hiçbirini tanımıyordum. Onlar da beni tanımıyorlardı. Gayet nazik karşıladılar ve sandalyeye oturmam için buyur ettiler. Heyecanlanmadım desem doğruyu söylemiş olmam. Ne de olsa imtihan, hem de canlı canlı.

   Kendime güveniyordum ve de çalışmıştım. Sorulara doğru cevap vereceğimden emindim. Soruları bekliyordum. Jüri başkanı olduğunu tahmin ettiğim bir zat-ı muhterem “isminle müsemma mısın hocam” diye bence sürpriz sayılabilecek bir soru yöneltti. Doğrusu böyle bir soru beklemiyordum. Daha ziyade branşımla ilgili soru sorarlar diye düşünüyordum.

   Sürpriz soru karşısında bir an afalladım. Ne diyeceğime karar vermem gerekiyordu. Bir iç muhasebe yaptım. Evet, müsemmayım desem, ukalalık olacak. Hayır, müsemma değilim desem bana yazık. Müsemma nedir desem zaten baştan kaybettim. Kendimce şöyle bir cevap verdim:

   “Evet, hocam, ismimle müsemma olduğumu zannediyorum, en azından ismimle müsemma olmaya gayret sarf ediyorum”.

   Heyetin nasıl tavır takınacağı hiç umurumda değildi. Bana soruyu yönelten Jüri başkanı verdiğim cevap karşısında heyete dönerek: “arkadaşlar, ben sorumu sordum ve cevabımı aldım, başka da soru sormayacağım, isterseniz siz sorabilirsiniz” dedi,  dediği gibi başka da soru sormadı.

   Aradan neredeyse otuz yıl geçti. Şahsıma yöneltilen soruyu hiç unutmadım. Hep verdiğim söze sadık kalmaya çalıştım. Ne zaman bir hata yapsam hep aklıma o an geldi. Kendi kendime “senin ismine aykırı yaşamaya hakkın yok” diye telkinde bulundum.

   İsim deyip geçemeyiz. Düşünsenize adamın ismi Eyüp ama sabırdan eser yok. Ne büyük tezat değil mi? Allah razı olsun soruyu sorandan. Bana büyük bir sorumluluk yükledi. Ben de bu sorumluluğa layık olmaya çalışıyorum.

   Şimdi, “Şimdi Hocam isminizin manası ne ki bu kadar önemsiyorsun” diye soranlar olduğunu düşünüyorum. Sözlükte yazıyor. Akl-ı selimden kalb-i selimden hatırlarsınız diye umuyorum. Ne mutlu ismiyle müsemma olanlara…