Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


İşte Kocaman’dayız

İşte Kocaman’dayız


Biraz hızlı gelmiş olacağız ki konvoyu beklemek için arabamız Çarşamba Caddesi girişinde durdu. Ben arabadan indim ve meydana doğru hızlıca yürümeye başladım. Çarşıdan geçerken ANAP konvoyunun içinde görülmek istemiyorum. Hangi görevde olursam olayım, bugüne kadar siyasi görüşümü görevime yansıtmamıştım.

Kocaman garajına varmadan konvoy beni geçti. Ben de kendimi Kocaman’a gidecek olan minibüse attım.

Kocaman’a vardığımızda henüz seçim konuşmaları başlamamıştı. Kürsü merkezdeki küçük parka kurulmuştu. Bir devlet memurunun, siyasi partilerin mitinglerinde görülmesi hoş karşılanmazdı. Bu, iktidar partisinin proğramıydı ama ben yine de ortalıklarda görünmek istemiyordum. Camiye yakın bir köşede kendime yer buldum. Okul Müdürü Necdet Dursun da oradaydı, selamlaştık.

Biraz sonra seçim konuşmaları başladı. Kürsüye kim çıkıyor, kim ne söylüyor ben onları dinlemiyordum bile. Benim derdim başkaydı ve bana yetiyordu. Ben, Bakan Kemal Akkaya ile konuşma fırsatı bulmaya çalışıyordum. Sadece Giresun Milletvekili Burhan Kara’nın, Kocaman’ın gençlerine forma dağıttığını hatırlıyorum.

Nihayet konuşmalar bitti. Sıra öğle yemeğine gelmişti. Bakan ve yanındakiler yakındaki bir binaya girdiler. Ben de peşlerinden gittim. Artık İlçe Milli Eğitim Müdürü olduğumu, partililerle görüleceğimi düşünmüyordum.

Burası, Kocaman Ortaokulu Müdürü Muharrem Köse’nin evi imiş. O gün müdürün oğlunun sünnet düğünü varmış. Ya da düğünü o güne denk getirmişler. Parti Yönetimi, yemeğin burada yenilmesine karar vermiş.

Kendisiyle konuşabilmek için Bakanın yakınında olmak istiyordum ama bırakın yakınında olmayı, aynı odada yer bile bulamadım. Tam o sırada Belediye Başkan adayı Sezai Nevik’in, elinde yemek tabağı ile başka bir odaya girdiğini gördüm. İhtimal ki, o da bakanın bulunduğu odada kendine yer bulamamıştı.

Bu, benim için iyi bir fırsattı. Hakkımdaki dedikoduyu ya da şikâyeti bizzat kaynağından öğrenecektim. Ben de bir yemek tabağı alıp odaya girdim. Burası, sünnet olan çocuğun odasıydı ve odada bizden başka kimse yoktu. İkimiz de yatağın birer kenarına oturmuştuk.

O zamana kadar Sezai Nevik ile aramız çok iyi idi. Kendisi girişken ve konuşkan birisiydi. İstediği kişiyle kolayca iletişim kurabilirdi. Karşılaştığımızda konuşur, şakalaşırdık. Ben Şube Müdürü iken daha ilk tanışmamızda bir hayır işi için benden yardım koparmayı başarmıştı.

Lâkin şimdi eski görüntüsünden eser yoktu. Özellikle de beni gördükten sonra… Eski konuşkan Sezai Nevik gitmiş, yerine bir başkası gelmişti sanki. Yemeğini çabuk çabuk yiyor, hiç konuşmuyordu. Kaçmak ister gibi bir hali vardı. Onun eşref saatini bekleyecek değildim. Sorumu yönelttim:

“Benim sık sık Kocaman’a geldiğim ve ANAP aleyhinde konuştuğum söyleniyor. Nedir bu mesele?” dedim. “Ben bilmiyorum” dedi. Tabii ki inanmadım. Zaten cevabı da yüzü de inandırıcı değildi. “Başkan adayı sensin ve bu dedikodulardan senin haberin yok! Olacak şey mi bu?” dedim. Yine kaçamak bir cevap verdi ve odadan çıktı.

Bu ilk seçimi Sezai Nevik aldı. Seçimden sonra kendisiyle 2-3 defa karşılaştım. Her seferinde konuşmayı kısa kesti. “Oturup bir çay içelim” dediğimde de, “müsait değilim” diyerek beni atlattı. Benimle yüz yüze gelmekten veya alet edildiği yalanlarla yüzleşmekten kaçıyordu. Ben zaten bana atılan iftiranın fikir babasının Sezai Nevik olduğunu düşünmüyordum. Fakat dedikodulardan habersiz olması da mantıklı değildi.

Bir yağmurda Evci yakınlarında sele kapıldı ve olayın aslını onun ağzından dinleyemeden sırlarıyla birlikte öbür âleme göç etti (30.06.2006). Ben kendisine kırgın değilim. Allah rahmet eylesin diyorum. Fakat olayın içinde olduğunu düşündüğüm kişi hâlâ yaşıyor.

Kocaman’da Devlet Bakanı Kemal Akkaya ile konuşma imkânı bulamadım. Ancak beni görebileceği yerlerde bulundum. “Gel, seni yüzleştirelim” demesini bekledim. Beni gördü ama çağırmadı.

Bu hikâye burada bitti. Fakat benim Kocaman’la irtibatım devam etti. Hele de Selim Eroğlu ile tanıştıktan sonra daha da arttı.