Bugün, 8 Mayıs 2024 Çarşamba

Selim EROĞLU


İTHAL KAĞIT


O gün ailece duvar kağıdı bakmak için ailece Gazi caddesinde bir dükkana girdik.

Burası, her türlü duvar kağıdının teşhir edildiği ve satıldığı güzel bir yer. Duvarlar çeşit çeşit, desen desen kağıtlarla dolu. Duvarlar vitrin vazifesi görüyor. Katoloktan duvar kağıdını beğeniyorsunuz, açılımını duvarda görüyorsunuz.

Dükkanın sahibi şimdilik bir bayan. Orta yaşlarda, konusuna oldukça vakıf, işine aşık birisi. Saatlerce size kağıtlardan bahsediyor. Duvar kağıdının tarihinden bile malumat veriyor.

Duvar kağıdı sormaya mı geldik, tarih dersinde miyiz belli değil.

Osmanlı´ya ilk matbaanın gelişinden İbrahim Müteferrika´ya kadar bir sürü malumat sahibi oluyoruz.

Olsun, bayan işine aşık birisi; işini büyük bir aşk ve şevkle yapıyor.

Gönülle yenilirse bir aş, ne karın ağrır, ne de baş.

Sahibi şimdilik bir bayan demiştim. Gelen telefonlardan, konuşmalardan anlıyorum. Burayı kocasıyla birlikte işletiyormuş. Telefonda kocasına bir şeyler soruşundan anlaşılıyor.

Ben bir köşede oturuyorum ve daha ziyade işin ekonomik boyutuyla alakadar oluyorum. Nadiren de olsa zaman zaman fikir beyan ediyorum. Osmanlı desenli ve yerli olanlarını tercih ettiğimi söylüyorum. Bazı kağıtlarda yazı olduğundan yabancı yazılı olanlarına karşı olduğumu ifade ediyorum.

Bayan yine söze girerek geniş bir malumat veriyor.

Kağıt deyip geçmemek lazımmış.

İş yeri sahibinin dediğine göre, bu duvar kağıtlarının yerlisi varmış ithali varmış, kalını varmış incesi varmış, ucuzu varmış pahalısı varmış, sahtesi varmış hakikisi varmış, yapışanı varmış sırıtanı varmış, biteni varmış devamı olanı varmış, yakışanı varmış yakışmayanı varmış? Hasılı basit bir mevzu değilmiş, bilmek lazımmış.

Bir köşede sandalyede sessizce oturan bana ne iş yaptığımı sordu bayan. Soruya; ´´falanca okulda öğretmenim´´ diye cevap verdim. Cevabım yeterli gelmiş olmamalı ki bu sefer de ne öğretmeni olduğumu sordu. ´´Edebiyat öğretmeniyim´´ dedim.

Hay Allah, edebiyat öğretmeniyim der demez bayan başladı anılarını anlatmaya.

´´Hocam geçenlerde buraya üç lise öğrencisi kız geldi. Duvar kağıdı sordular. Kendilerine güzel güzel bilgiler verdim. Bütün kağıtları gösterdim. Çok memnun oldular. Bir ara ´´Biz pek bir şey anlamadık. Yerliyi anladık da, ithal kağıt ne oluyor, onu anlayamadık´´ dediler. Kafama kaynar sular dökülmüş gibi oldu. ´´ Hocam , bugünkü nesil ´ithal´in ne demek olduğunu bilmiyor. Bu nasıl eğitim sistemi? Bizim zamanımızda böyle miydi? Vallahi ithalin manasını bilmeyen sınıf geçemezdi. Bu neslin hali ne olacak hocam? Ben burada bilgi vermekten mal satamıyorum, ticaret yapamıyorum.´´ dedi.

Bana da garip geldi. Öğretmen olmam hasebiyle kendimi suçlu gibi hissettim. Anlatılanlar doğru mudur bilmiyorum. Aksi ispat edilinceye kadar doğru kabul ediyorum.

Eğer doğruysa bir lise öğrencisinin ithal gibi çok kullanılan bir kelimenin manasını bilmemesi ayıptır, vebaldir, gaflettir, aymazlıktır.

İnsanlar kelimelerle düşünür ve düşündüğünü ifade eder. İnsanlar, hayatta bildikleri kelimeler kadar vardırlar.

Yukarıda görüldüğü gibi ticaret bile kelimeler üzerine bina edilir.

Çare, kelime hazinemizi geliştirmekten ve genişletmekten geçiyor.

Sağlıcakla kalın.