Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


İYİLERLE GEZERSEN ALIRSIN MERTEBE KÖTÜLERLE GEZERSEN DÖNERSİN MERKEBE

İYİLERLE GEZERSEN ALIRSIN MERTEBE KÖTÜLERLE GEZERSEN DÖNERSİN MERKEBE


Bu yıl lise son sınıflarda ders işlerken konuyu pekiştirmek amacıyla yukarıdaki beyiti okudum.

Sınıfta belirli belirsiz bir hava oluştu. Öğrencilerin tamamı bu sözleri ilk defa duyduklarını söylediler. Ben, bazılarının daha önceleri bir yerlerden duymuş ya da bir yerlerden okumuş olabilecekleri ihtimalini göz önünde bulundurdum.

Hakikaten ilk defa benden duyuyorlardı. Bu bakımdan olsa gerek sınıfın hemen tamamı tekrar okumamı istediler. Ben de konu daha iyi anlaşılsın diye tekrar tekrar okudum.

Metnin anlaşılmaması ihtimali üzerinde hiç durmamıştım. Çünkü divan edebiyatı metinleri gibi içinde anlamı bilinmeyen hiçbir kelime, hiçbir ibare yoktu. En azından bana göre öyleydi.

Sınıfın çalışkanlarından bir öğrenci parmak kaldırarak metni anlamadığını söyledi. Tekrar okumamı istedi. Üzerine basa basa tekrar okudum. “Yine anlamadım.” dedi. Bu sefer faydası olur diye metni tahtaya yazdım. Yine anlamadığını ifade etti. Başka anlamayan var mı diye sormak zorunda kaldım. Sınıfın yarısı anlamamıştı. Allah Allah, sorun neredeydi acaba?

Lise son sınıfta bana göre bu kadar basit bir metnin anlaşılmaması doğrusu şaşkınlığımı artırmıştı.

Anlaşılmayan ne diye sordum.

İlk parmak kaldıran okul birincisi öğrenci “merkep kelimesini ilk defa duyuyorum, anlamı ne hocam?” dedi.

Hadise şimdi anlaşılmıştı. Araştırmalarıma göre köy kökenli öğrenciler merkebin anlamını biliyorlar, köy kökenli olmayanlar ise merkebin anlamını bilmiyorlardı. Onun için de bana göre basit olan bu güzel beyitten pek bir şey anlamamışlardı.

Sözüm meclisten dışarı, merkep kelimesinin eşek kelimesinin eş anlamlısı olduğunu söyledim. Örnek olarak da `Barış Manço, arkadaşım eşşek yerine, arkadaşım merkep de dese aynı şeyi ifade etmiş olurdu` dedim.

Konu açıklığa kavuşmuş oldu.

Metnin anlamı üzerinde burada durmayacağım. Konu zaten erbabınca yeterince açık.

Buradan hareketle asıl üzerinde durmak istediğim şu:

Nesiller arası uçurum böyle oluşuyor demek ki.

İnsan çok zeki olabilir ama neticede kelimelerle düşünür. Bir kelimeyi bilmiyorsa onunla ilgili düşünemez. Onunla ilgili hiçbir fikir yürütemez. Zihninde hiçbir çağrışım oluşmaz.

Temel`e kızgınlık anında bir arkadaşı su aygırı demiş. Temel hiçbir karşılık vermemiş. Tam bir ay sonra kendisine su aygırı diyen adamı iyi bir pataklamış. Adam davacı olmuş. Hakim Temel`e` niye adamı patakladın, suçu neydi ` demiş.

Temel de “su aygırı diyerek bana hakaret etti” demiş Bunun üzerine hakim tekrar “Niye bir ay bekledin” demiş. Temel, `o zaman hiç su aygırı görmemiştim. Bana hakaret ettiğini yeni anladım” demiş.

Biz istemesek de zaman ilerledikçe yeni nesille aramızdaki kullandığımız kelimeler, kavramlar değişiyor. Kelimeler değişince düşünce dünyası da değişiyor. Düşünceler değişince nesiller arası çatışma ortaya çıkıyor. Nesil çatışması da anarşiyi ve huzursuzluğu doğuruyor. Her iki taraf da sonunda `beni allamadı ya, ona yanıyorum,` diyor.

Peki çare ne?
Çere, ne yapıp ne edip kullandığımız kelimeleri bir şekilde yeni nesle aktarmak.
Yoksa daha çok şikayet ederiz.
Sağlıcakla kalın