Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Zeki ORDU


JİLE

JİLE


    Köyümüze ilkokul yeni açılmıştı. Daha önce bir okulun varlığından haberdar değildik. Doğrusu herkes merak ediyordu. Zamanla hakkında öğrendiğimiz ilk şeyin, okuma yazma öğreten bir yer olduğu idi. 
    Okul gitme çağına gelmiş, hatta okul olmadığı için gidememiş birçok kişi, o sene köyümüzde açılan okula kaydını yaptırdı. Beklenen zaman geldi ve bizlere siyah önlük ve beyaz yakalıkla okulun yolunu tutmak kaldı.
    Herkes aynı giyiniyordu. Sadece öğretmenimizin kıyafeti farklıydı. Zaten bir öğretmenimiz vardı ve birden beşe kadar bütün öğrenciler aynı sınıfta eğitim görüyorduk.
    Beş senenin ardında köyde yeni yapılmış Ortaokulun ilk öğrencileri olarak kaydımız yapıldı. Biraz büyümüştük. Daha okula gitmeden büyüklerimiz bize okul kıyafetleri diktirdi. Diktirdi diyorum altmışlı yıllarda daha hazır giyim hayatımıza girmemişti.
    Kıyafeti değişen sadece erkeklerdi. Kızlar yine siyah önlük, beyaz yakalıkla okula giderken erkekler takım elbise ile okula gidiyordu.  Şimdiki altıncısı sınıfların karşılığı o zamanlar “Orta bir” idi. Her okul kendi bünyesinde “birinci” sınıftan başlıyordu.
    Biz ortaokula giderken hala daha başka bir okulun mevcudiyetinin farkında değildik. Köyümüzde liseye giden olmadığı için sadece kendi okulumuzu biliyorduk. 
    Aradan iki sene geçince, yani “Orta son sınıfa” geldiğimizde bize başka okullardan da bahsettiler. Bunlardan biri “İlk öğretmen okulu” diğeri “lise” idi. İlk öğretmen okulları imtihanla alıyor. Bu okulları bitiren doğrudan İlkokul öğretmeni oluyordu. Lise ise yüksekokullardan önce eğitim görülmesi gerekli okullardan olup, eğitimin devam ettirmek isteyen bu okullarda okumaya mecburdu.
    Biz, ortaokul son sınıfta iken artık lise dengi bir okula gideceğimizi biliyorduk. Nasıl bir eğitim verileceğine dair yine bir bilgimiz yoktu. Okul eşyalarımızı alırken fark ettik çok şeyi.  Yine takım elbise giyecektim. Burada bir değişiklik yoktu. Ancak ders kitaplarımızın ismi çok değişikti. Cebir, geometri, tarih, coğrafya, fizik, biyoloji, kimya, edebiyat vs…
    Demek böyle dersler vardı.
    Lise köyümüze 20 kilometre uzaktaydı.  Yol güzergâhı üzerinde olanlar her gün aynı servisle gidip geliyorduk. Başka yerlerde oturanlar, Perşembe'den ya öğrenci evi tutuyor ya da bir yakının yanında kalıyordu. Biz gidip gelenler, kendimizi şanslı sayıyorduk.
    Okulun ilk gününde en bana en ilginç gelen kız öğrencilerin formasıydı. İlkokuldan ortaokul sonuna kadar siyah önlük beyaz yakalık takıp okula giden kız arkadaşlarımız çok farklı bir kıyafetle karşımızdaydı.
    Şimdilerde modacıların “jile”  dediği; bizim zamanımızda ismine “randa” veya “önlük elbise” denilen bu kıyafeti ilk defa görüyorduk.  Kızlar beyaz bir gömleğin üstüne lacivert bir kıyafet giyoyorlardı.      Sanki erkeklerin yeleklerine etek ilave edilmiş gibiydi.     Gömleğin kolları görünüyordu. Elbisenin on tarafı askılıydı. Etek ise genelde diz kapaklarının altında bir huni gibi; bel kısmı dar, gittikçe genişleyen. Sabit dururken etek uçlarının bir daire gibi durduğu bir şekildeydi.  Bu kıyafeti köy çocukları ilk defa görüyordu. Zaten bir köylü olarak değişik bir elbise modeli bilmiyorduk.
    Hep beraber sınıflara geçtik. Sınıfa ilk gelen öğretmen önce kendini tanıtıyor, bir yıl boyunca dersi nasıl işleyeceğine dair konuşmalar yapıyordu. Sonra kısaca okul kurallarından bahsediyordu. Zaten okul kuralları ile ilgili konuşmalar hemen hemen her öğretmen aynı şeyleri anlatıyordu.
    Aradan bir hafta geçinde üç aşağı beş yukarı okulu ve sistemi anlamaya başladık.  Yetmişli yılların başıydı. Şehirli ve köylü öğrenciler arasında az da olsa bir aksan farkı vardı. Bu kısa zaman sonra ortadan kalktı.
    Lise çok farklı bir okuldu. Bugünkü öğrencilere hiç benzemiyorduk.  Kırk yıla yakın öğretmenlik yapmış biri olarak, sanki iki binli yıllarda eskilerin tamamı kovulup yeni öğrenciler gelmiş gibiydi. Bizim zamanımızda argo hemen hemen yok gibiydi. Kavgalarda bile “ağır” sözler söylenmezdi. Türkçemiz de bugünkü Türkçeye benzemiyordu.     Bilgiye ulaşacağımız çok şey yoktu. Televizyon daha hayatımıza yaygın olarak girmemişti.
    Okulda bizi hayrete düşüren şeylerden biri, gazetelerde okuduğumuz disiplin haberleriydi. Bu haberleri duyduğumuzda günlerce sınıfta yorumlardık.  Gazetelerde “Falan ilde olan bir okulda, bir öğrenci kapıyı sertçe vurup okulu sinirli bir vaziyette terk etti” haberi bizim için imkânı gayrı kabil bir durumdu. Bazen bunun doğruluğunu tartışırdık.
Her dersin öğretmenleri derslerine çok hâkimdi.     Öğrenme odaklı eğitim görüyorduk. Öyle üniversite imtihanı bizi çok endişeye düşürmüyordu.  Güzel eşeyler öğreniyorduk. Öğrenciler düzgün giyinir, düzgün konuşurdu.  Öğle teneffüslerinde futbol oynayanların dışında elbiseleri terli veya lekeli kimse olmazdı. Kızlar hep düzenliydi ve gereksiz konuşmazlardı.
    Liseden sonra üç sene yüksekokul, yaklaşık kırk yıl da öğretmenlik yaptım. Kesinlikle şu anki öğrencilerle, o zamanki öğrenciler arasında çok fark var. Tabii velilerin de. Sanki ülkeye başka bir kavim yerleşmiş gibi…