Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

MİSAFİR KALEMLER


KADINA EL KAL-KA-MAZ

ÖMER ERGÜL/ İLÇE MÜFTÜSÜ


Allah’ın yeryüzünde yarattığı en mükemmel varlık insandır. Yüce Allah, Hz. Âdem’i ve Hz. Havva’yı aynı özden, topraktan yaratmış. Huzur bulmamız içinde evliliği , aile olmayı emretmiş ve yeryüzünün ilk ailesi de Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva tarafından kurulan ailedir. Aile, kutsal bir çatıdır. Allah’ın tesis ettiği ve devamını istediği bir yuva. 
Rabbimiz ayeti kerimede “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (Varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”(Rum,30/21)
Aile kurmak ve sağlıklı nesiller yetiştirmek İslam dini tarafından ısrarla tavsiye edilen bir hayat modelidir. Aile, insanın yer yüzündeki serüvenine ilk günden itibaren şahitlik eden köklü ve zengin beraberliğin adıdır. Hayata tutunma ve kemale ulaşma çabasında insanı yalnız bırakmayan bu beraberlik, eşler ile başlayıp çocuklarla büyür ve akrabalarla genişler. Her halkasında insana duygular kadar davranışları, haklar kadar sorumlulukları, geçmiş kadar geleceği hatırlatır.
İnsan, ailesinin kendisine açtığı pencereden dünyayı görür. Çocukluğu yaşar, gençliği tadar, yetişkin olur. Her basamakta kendi ayakları üzerinde durabilmek için onu yüreklendiren, besleyen, eğiten ve hayata hazırlayan bir okuldur aile. Kültürünü, geleceğini, âhlakını ve değerlerini ailesinden miras alan insan, ölümün kederini  de, düğünün neşesini de ailesiyle paylaşır. Sorumluluğu, adeleti, paylaşmayı, merhameti, muhabbeti, güveni ve onuru ailesinde görür. İlk alışkanlıklarını kazanır, ilk çarelerini dener. Aile yoksunluğu durumunda, telafisi çok zor olan acılar çeker. Bazen evlilikler istenildiği gibi güzel gitmeye bilir, evliliklerde sıkıntılar yaşanabilir, evliliklerde sıkıntı baş gösterdiğinde de çözümü Rabbimiz bize şöyle bildiriyor: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir,  hakkıyla haberdardır.” (Nisa,4/35)
Ailede eşler arasında huzursuzluk, anlaşmazlık baş gösterdiğinde şiddete hiçbir zaman başvurulmamalıdır. Aile içi şiddetten bahsedildiğinde ilk akla gelen, aile reisinin, diğer aile bireyleri ve büyüklerin küçükler üzerinde uyguladığı şiddet ve baskıcı tavırlardır.   Bu tür bir uygulamanın ailede huzuru, sevgi ve saygıyı ortadan kaldıracağı gibi, böyle bir ortamda yatıp kalkan çocuklar ve gençler için kötü sonuçlar doğuracağı ve onların karakteri üzerinde olumsuz etkide bulunacağı açıktır.  Çünkü şiddeti kanıksayan aile fertlerinin de artık şiddetin bulunmadığı yerde yaşamak istememesi  ve kendisinin  de ilerde aynı yollara başvurması mümkündür. Bunu önlemek de şiddet, baskı ve ezici tavırlar yerine karşılıklı sevgi ve saygının hakim olduğu bir aile yuvası oluşturmakla mümkündür. Çok sayıda bireysel ve toplumsal çatışmanın kaynağı olan şiddet, bir toplumda problemleri çözüm ve iletişim aracı haline geldiği zaman, basit sorunlar dahi üzücü olaylarla sonuçlanabilir.
Hz. Peygamber gerek aile içi şiddeti ve gerekse toplumsal şiddeti söz ve davranışlarıyla önlemeye çalışmış ve bu konuda gerekli tedbirleri almıştır. Onun evinde her şeyden önce sevgi ve saygıya dayalı bir hayat tarzı hakimdi. Bunun yanında, aile içi problemleri şiddete başvurmadan çözme yoluna giderdi. Nitekim hanımlarına, hizmetinde bulunanlara ve evinde büyüyen kimselere hiçbir zaman şiddet uygulamamış; onları dövmemiştir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber’in hiçbir hizmetçisini ve hanımını dövmediğini; eliyle hiçbir canlıya vurmadığını söylemiştir. (İbn Hanbel, VI, 229; Müslim, II, 1814; İbn Mâce,I, 638.)
Aile içi şiddetten en çok etkilenenler maddi ve manevi bütün varlığımızı teslim edeceğimiz çocuklarımızdır.
Vatanımızın ve milletimizin geleceği, onların dinî, millî ve ahlâkî yönlerden çok iyi yetiştirilmesine bağlıdır. Bu sebeble; onların vücutta sağlıklı; dinî ve millî kültürümüze bağlı;
vatan ve millet sevgisi ile dolu olarak yetiştirilmeli, her anne-babanın başta gelen görevidir. Çocuklarımız insanlık meziyetini, yurt ve millet sevgisinin, dinî ve millî geleneklerimizin birer sembolü olarak yetiştirilip terbiye edilmelidir. Bu konuda anne-babaya pek çok görev düşmektedir.
Anne-baba çocuğunu dövmeden, kızıp azarlamadan sevgi ve şevkatle büyütmelidir. Onların ilahi emânetler olduklarını unutmamalıdırlar. Çocuklar beslenme ve bakımdan daha çok, sevgi ve şefkate muhtaçtır. Ailedeki geçimsizlikler ve huzursuzluklar, onların ruhlarında olumsuz etkiler meydana getirir. Bu bakımdan çocuk, aile huzurunu, anne-baba sevgisini doya doya tatmalıdır. Bu konudaki ihmaller, çoğu zaman telâfisi imkansız kötü sonuçların doğmasına yol açmaktadır.
Bugün psikoloji ve pedegoji gibi ilimlerin ilerlemiş olması şunu ortaya koymuştur:
“Kişide görülen şahsiyet bozuklukları, onun küçüklüğünde gördüğü terbiye tarzının, çocukken yersiz müdahalelerle şuur altına itilen tatminsizliklerin sonucudur”. 
Çocuklar ve gençlerimiz, cemiyet ve milletimizin geleceğinin teminatıdır. Onların özellikle rûhî ve manevî terbiyelerine çok dikkat etmek zorundayız. Onları hayata iyi hazırlarsak, karşılaşacakları değişik durumlara uyumsuzluk göstermezler ve toplumun dışına itilmezler. Nitekim Hz. Ali, “Çocuklarınızı sizden sonraki zamanlar için yetiştirin” demiştir.