Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


KAHVE MUHABBETİ   

KAHVE MUHABBETİ   


Yaşadıkça insan çok şeyler öğreniyor. Beş Aralık “Dünya Kahve Günü” imiş, hem de “Türk Kahvesi Günü”.

   Kahvenin de günü mü olurmuş demeyin. Bu  tüketim çılgınlığında daha ne günler göreceğiz. İnanın yıl boyunca hiç boş günümüz yok.

   Şaka bir yana kahve bizim kültürümüzde önemli bir yer tutar. Kahvenin tarihi bizim için çaydan eskidir. Çay ne kadar çok tüketilirse tüketilsin kahvenin itibarına ulaşamamıştır. Çay her zaman, her yerde ve herkesle içilir. Kahve öyle mi? Kahve özel zamanları, özel mekânları ve özel insanları arar.

   Çay kalabalığı, kahve yalnızlığı sever. Çay tazelenir, kahve tazelenmez. Kahve özeldir ve bir fincan içilir. İkinci fincanı içmek ayıp derecesinde abestir.

   Kahve aceleyi sevmez, aheste aheste pişirilir ve ağır ağır içilir. Tek başına içilen kahvenin anlamı yoktur. İlla da en az iki kişiyle karşılıklı içilir.

   Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan demiş atalarımız. Kahve, muhabbetin itici gücüdür.

   Kahve asrileşti, çeşitten çeşide, şekilden şekle girdi, muhabbetin anlamı da kalmadı. Muhabbet kuru gürültüye kurban gitti.

   Kahve, aynı zamanda edep demektir. Kahve içebilmek için kemale ermek gerekir. Kem âlât ile kemâlât olmaz.

   Kahve içmek en çok gönle hitap eder. Sadece, damağa ve mideye hitap etmez. Gönül ne kahve, ister ne kahvehane. Gönül sohbet ister kahve bahane.

   Kahve eşliğinde yapılan sohbetin tadını hiçbir şe vermez. Verir diyen yalan söyler.

   Kahve hatır demektir. Hepimizin bildiği bir söz vardır, “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” diye. Bol bol kahve söyleyelim ki hatırımız çok olsun.

   Kahvenin bir kusuru yoktu, bizler vefa göstermeyi unuttuk. Eski hatırlar kalmadı deyip kahveyi suçlamayalım. Kabahati kendi vefasızlığımızda arayalım. “Hiçbir şeyi özel günlerin için saklama. Nefes alabildiğin her gün özel ve güzeldir! Gel bir kahve içelim seninle”. “Gel bir kahve içelim seninle” teklifi, dostluğa ve muhabbete açılan kapıdır.

   Kahveyi özümseyen kırıcı olmaz, olamaz. Kahve tiryakisi, ya şairdir ya şair ruhludur.

   Tiryaki bir Urfalı, kahvesini içmek üzere kahvehaneye gitmiş. O zamanlar bir kahve beş para imiş. Bu yüzden her gün kahveye gidip keyifle beş paralık kahvesini içmeyi alışkanlık edinmiş. Adamın da cebinde o gün yalnız beş para varmış. Söylediği okkalı kahvesini keyifle içtikten sonra kahveciye parayı uzatmış. Kahveci, paraya dokunmadan duvardaki yazıyı gösterip “oku” demiş. Tiryaki bakmış ve okumuş;

   “Kahve Yemen’den gelir, yolları ırak,

    Beş para yetmez, on para bırak!”

   Tiryaki, kahvecinin zam yaptığını anlamış anlamasına da cebinde sadece beş para varmış. Kağıt, kalem isteyip bir şeyler yazmış ve kağıdı kahveciye uzatıp “oku” demiş. Okumuş kahveci de:

   “Kahve Yemen’den gelir yolları sapa,

    Beş para yetmezse kahveyi kapa!”

   İşte böyle. Kahve içilen yerde kavga, gürültü, niza olmaz. Olsa olsa, sohbet olur, muhabbet olur, dostluk olur, şiir olur, edep olur, edebiyat olur.

   Kim bilir belki de bunca sevgisizliğimiz, huzursuzluğumuz, mutsuzluğumuz, kahveyle aramıza mesafe koyduğumuzdandır. Düşünmeye değer.