Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


KAR TANESİNDE TÜLLENEN ÖZLEMLER

Kar taneleri gökyüzünden aheste aheste saçlarımıza konduğunda içimizi tarif edilmez bir sıcaklık kaplar.


Kar taneleri gökyüzünden aheste aheste saçlarımıza konduğunda içimizi tarif edilmez bir sıcaklık kaplar. Öyle yakıp kavuran, yıkıp geçen bir ateş değildir bu. Özlemlerin ılık iklimlerinden kopup gelen ve bir anda içimize dolan ateştir kar tanesinde tüllenen özlemler.
Nefes aldığımız coğrafyada hayatın keşmekeşliğinden, çevremizdeki insanların bitip tükenmeyen arzularından, ihtiraslarından bıktığımızda saçlarımızı öpen kar taneleri içimize kış mevsiminde sımsıcak bir bahar yaşatır aslında. Üşüyen yüreklere inat bizim ruhumuzu ısıtır.
Kar taneleri?
Kanatlarına alıp götürür bizi özlemlerimizin kıyısındaki o tertemiz sımsıcak, her şeyin ve her anın onlar kadar temiz ve günahsız olduğuna inandığımız yıllara?
Büyük bir açgözlülükle telefonlara, bilgisayarlara sarılmadığımız o uzayıp giden, gece yarılarına kadar dost muhabbetleri yapılan zamanlar?
Bazen yanık türkülerin buğusunda ısındığımız bazen duvardaki gaz lambasının gönülden gelen alevine hayallerimizi katıp yaptığımız yıllar?
Hani sobanın içinde yanan odunların cızırtıları bile belli bir ahenk içinde çıkardı hatırlar mısınız? Mesela uykumuz gelmişse o cızırtılar uyku moduna geçer, bizi tatlı bir uyku ve rüyanın kanatlarına doğru alıp götürürdü. Gece yeni başlamışsa öyle nazlı nazlı ses çıkarmaz, uykumuz gelmesin diye de gözlerimize çaktırmadan duman serperdi. Çaylar sobanın üstünde demlenmeye bırakılır, iyice oturmadan servis edilmezdi. Ihlamur seviyorsanız zaten ıhlamur demliği kışın sobanın üstünden hiç eksik olmazdı.
Biz çocuklar için belki de en büyük eğlence mısır pıtlaklarıydı.
Annemiz bir sini mısır patlatırdı, oradaki bütün çocuklar sininin etrafında toplanırdık. Ama pıtlakları yemeden önce hangi pıtlak hangi hayvana benziyor onu bilmemiz gerekirdi. Neredeyse bütük pıtlakları bir hayvana benzetirdik.
O zamanlar kömür yakmıyorduk. Pahalı sobalarımız, doğal gazımız da yoktu ama üşümüyorduk, evlerimiz sıcacıktı. Galiba bizi ısıtan sobalar değil birbirimize duyduğumuz sevgi ve muhabbetti. Ne zaman ki komşuluğu, dostluğu unuttuk, kendimizden başkasını düşünmez olduk en donanımlı sobalar bile bizi ısıtamaz oldu.
O zamanlar hayallerimize kimse müdahale edemezdi. Hayaller bizimdi ve kar tanecikleri kadar beyaz ve lekesizdi. Bizi kendimiz olmaktan alıkoymak isteyen insanlar önce hayallerimizi çaldılar. Biz büyüdükçe hep başkalarının beynimize yüklediği hayalleri yaşadık, bizim olmayan ve bizi biz yapmayan hayalleri.
Şimdi avuçlarımda kar taneleri biriktiriyorum ama eriyip gidiyorlar bir anda. Tıpkı eriyip giden zamanlar gibi?