Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


KEBİR EMMİ


Kö­yü­mü­zün en renk­li si­ma­la­rın­dan­dı. Es­ki­le­rin ta­bi­riy­le nev-i şah­sı­na mün­ha­sır­dı. Yani ken­di­sin­den baş­ka­sı­na ben­ze­mez­di. Sa­de­ce ken­di­si­ne ben­zer­di.

Her­ke­sin tak­dir et­ti­ği özel­lik­le­ri vardı. Se­ve­ni sev­me­ye­nin­den çoktu. Ölüm ona çok uzak gö­rü­nü­yor­du. Kimse ölümü ona ya­kış­tı­ra­mı­yor­du. Her şey yalan ölüm ger­çek di­yor­lar. Elhak doğ­ruy­muş.

Ölüm ger­çe­ği her­kes gibi so­nun­da onu da buldu. Ani bir şe­kil­de Hakk´ın rah­me­ti­ne ka­vuş­tu. Her­kes onu Kebir diye tanır ve bi­lir­di. Ya­şı­na göre ki­mi­si Kebir Emmi, ki­mi­si de Kebir Dayı derdi. Ta­nı­yan­la­rın ta­ma­mı ger­çek is­mi­nin bu ol­du­ğu­nu zan­ne­der­di. Ger­çek is­mi­nin Kebir değil de Ra­ma­dan ol­du­ğu­nu her­kes gibi ben de daha yeni öğ­ren­dim. O, Kebir is­miy­le anıl­mak­tan hiç şi­ka­yet­çi ol­ma­dı. Bu hu­sus­ta kim­se­ye en ufak bir si­tem­de dahi bu­lun­ma­dı.

Ve­fa­tın­dan üç ay ön­ce­si­ne kadar sa­pa­sağ­lam­dı. Yet­miş üç yıl­lık öm­rün­de has­ta­yım, ra­hat­sı­zım de­di­ği­ne ben hiç şahit ol­ma­dım. Köyde bu­lun­du­ğu zaman zar­fın­da da has­ta­lı­ğı­na şahit ol­ma­dık. İstan­bul´a ço­cuk­la­rı­nın ya­nı­na git­miş­ti. Zaman zaman ra­hat­sız ol­du­ğu­na dair ha­ber­ler alı­yor­duk. Açık­ça­sı böyle ol­du­ğu­na pek ih­ti­mal de ver­mi­yor­duk.

Kebir Emmi de ne­ti­ce­de her­kes gibi bir be­şer­di. Bu top­ra­ğın ve bu kül­tü­rün in­sa­nıy­dı. Or­ta­la­ma bir insan gibi hayat sürdü.

Yaş iti­ba­riy­le ben­den bir hayli bü­yük­tü. Rah­met­li ba­ba­mın em­sa­liy­di. Buna rağ­men bana ak­ra­nı gibi dav­ra­nır­dı. Ha­re­ket­le­ri içten ve sa­mi­miy­di. Her­kes­le çok iyi an­la­şır­dı. Kibri, gu­ru­ru ol­maz­dı.

Bun­dan dört ay önce rah­met­li ana­mın ve­fa­tın­da İstan­bul´dan te­le­fon etmiş, uzun uzun beni te­sel­li ede­rek ce­na­ze­de bu­lu­na­ma­mak­tan do­la­yı üzün­tü­sü ifade et­miş­ti.

Ka­de­re inan­cı tamdı. Te­le­fon­da : ? hep öle­ce­ğiz, bir gün ben de öle­ce­ğim, Allah, iman- Kur´an nasip etsin. ? de­miş­ti.

?Ka­de­re iman eden, ke­der­den emin olur.? ha­di­si­nin canlı ör­ne­ği gi­biy­di.

Her ko­nu­da da­nı­şır­dı. Ka­fa­sı­na bir şey ta­kıl­sa, hele bu dini bir me­se­ley­se gü­ven­di­ği bi­ri­si­ne, bir ho­ca­ya mut­la­ka so­rar­dı. ?Niye böyle yap­tın ? ? de­dik­le­rin­de ?ho­ca­la­ra sor­dum, bana böyle de­di­ler.? diye cevap verdi.

Tûl-i emel sa­hi­bi de­ğil­di. Yani bu dün­ya­ya yö­ne­lik çok uzun ve ince he­sap­la­rı yoktu. İşi akı­şı­na bı­rak­ma­yı se­ver­di.

Son on yıl­lık en büyük ar­zu­su hacca git­mek­ti. Benim bil­di­ğim hacca git­mek için on yıl­dır sıra bek­li­yor­du. Hac ku­ra­la­rı­nı sa­bır­sız­lık­la bek­ler, çık­ma­yın­ca çok üzü­lür, hac­cın ken­di­si­ne nasip ola­ma­ma­sın­dan kor­kar­dı. Geçen yıl ha­nı­mıy­la bir­lik­te hac ku­ra­sı çı­kın­ca dün­ya­lar onun ol­muş­tu. En büyük ar­zu­su­na ka­vu­şu­yor­du.

Hac dö­nü­şü ken­di­si­ni hu­su­si zi­ya­ret git­tim. Kuş gibi ha­fif­le­miş­ti. Üze­rin­den büyük bir yük kalk­mış­tı. ?Ha­cı­lık nasip oldu ya, ölsem de gam yemem. Allah´a bin­ler­ce şü­kür­ler olsun. ? di­yor­du.

Bi­ri­si­ne yar­dım et­me­yi çok se­ver­di. Yar­dı­mı­nı da kar­şı­lık­sız ve ken­di­li­ğin­den ya­par­dı. Bi­ri­si­nin tek­lif et­me­si­ni bek­le­mez­di. Her ce­na­ze­de hazır ve nazır bu­lu­nur­du. Her me­za­rı en son o dü­zel­tir­di. Ko­ca­man me­zar­lı­ğın­da her ka­bir­de emeği var­dır.

Oğlum tra­fik ka­za­sı ge­çir­di­ğin­de bana ilk te­sel­li ve­ren­ler­den­di. Bu sü­reç­te beni alıp tâ Sa­lı­pa­za­rı´nın te­pe­le­ri­ne şifa ara­ma­ya gö­tür­me­si­ni hala unu­ta­mam.

Kavga adamı de­ğil­di. Bi­la­kis barış ada­mıy­dı. Mü­na­za­ra­dan ve mü­na­ka­şa­dan şid­det­le ka­çı­nır­dı. Asla tar­tış­ma­ya gir­mez­di. Yan­gı­na kö­rük­le git­mez­di. Olay­la­rı ya­tış­tır­ma­yı se­ver­di.

Ken­di­si­ne şaka yollu ta­kı­lan­la­ra hiç kız­maz­dı, gülüp ge­çer­di. Bu özel­li­ğin­den do­la­yı ?keşke biz de Kebir Emmi gibi ola­bil­sek? diyen çok olur­du.

Her fani gibi o da kubbe de boş bir sada bı­ra­ka­rak ara­mız­dan ay­rıl­dı. Bize en azın­dan bana unu­tul­maz ha­tı­ra­lar bı­rak­tı.

O da bir be­şer­di de­miş­tim.

Be­şe­rin be­şe­re gö­re­vi hüsn-i şe­ha­det­te bu­lun­mak­tır.

Ben aciz bir beşer ola­rak bütün sa­mi­mi­ye­tim­le Kebir Emmi için hüsn-i şe­ha­det­te bu­lu­nu­yo­rum.

Varsa tak­si­ra­tı­nı Yüce Rab­bim in­şal­lah af­fe­de­cek­tir.

Ken­di­si­ne Allah´tan gani gani rah­met, aile­si­ne ve se­ven­le­ri­ne de sabr-ı cemil di­li­yo­rum.