Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


KELİMELER VE DÜŞÜNME ÜZERİNE

KELİMELER VE DÜŞÜNME ÜZERİNE


Kelimeler... Düşüncelerimizin görünen kısmı... Kelimelerle ifade edilmeyen her düşünce muamma... Düşünmek ve düşünceleri açığa vurmak... “Kelimelerden kelimelere kaçmak.”Konuşmak yazmaktan kolay. Düşünmekte konuşmadan hızlı.Bir bakıma kelime: “düşüncelere vurulan pranga.”Ama yinede onsuz olmuyor. Kelimelerle düşünür ve kelimeler kadar düşünebiliriz. O halde kurbağa diliyle değil, kelimelerle konuşmalıyız. Cemil Meriç bu hususta bakın neler söylüyor: “Kamûs, bir milletin hâfızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassâsiyetiyle, şuuruyla. Kamûsa uzanan el namusa uzanmıştır.”

“Kitaplar ve dergiler, kelimelerle hayat bulur. Dergi, hür tefekkürün kalesi; kitap, istikbâle yollanan mektup...”Böyle söylüyor Cemil Meriç...
Kitaplardan uzak durmak, kelimelerden kaçmak düşünce melekelerimizi dumura uğrattı.Önce kedimiz olamadık, sonra cemiyet.Bir boşlukta kaldık.Yönümüzü ve yolumuzu kaybettik. Sonra da idrakimizi...“Ben” de yabancılaştıkça “biz”de de yabancılaştık... Ve mankurtlaştık. Sözde kelimelerde hürdük, düşüncede esir. Necip Fazıl Kısakürek düşünce milleti olmadığımızı şu ifadelerle kaleme almış: “Düşünemediğimizi düşünmedikçe düşünebilmekten uzak yaşayacağız.”

Düşünebilmek, okumak, yazmak, dinlemek ve dinletebilmek ise, kelimelere hakim olmaktan geçer. Aksi halde kültür yozlaşmasına maruz kalırız. “Felâketimizin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak, kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. Haramî mağaralarının kapılarını değil,hükümdar hazinelerinin kapılarını açan büyü, kitap!..” Böyle söylüyor büyük düşünür Cemil Meriç.

Kültürel yozlaşmaya dur demenin yolu, kültürümüzün neler üzerine bina edildiğini bilmekten geçer. Bilmekte, öğrenmekle olur. Toplumun en küçük birimi “ben”, “biz” olmadıkça yani fertlerden cemiyetler meydana gelmedikçe “bir” olamayız. “Satıhta süslenirken, kökte kururuz” *

Kültürel yozlaşmanın sorumlularının başında aydınlarımız gelmektedir.Bizde aydın yetişmez. Çünkü aydınımız kendi kültür değerlerine yabancı.Yani halktan kopuk.Yaklaşık bir asırdır halkla barışık aydın çıkaramamışız. Milli değerlerle donatılmamış, kendi kültür ve ahlâk anlayışına yabancı kişiler, nasıl olurda toplumu yönlendirebilir. Nasıl olurda kendilerine güvenilir. “Bir milletin aydınları, eğer müstemleke olmaya karar vermişlerse, ruh müstemlekesi olamaya karar vermişlerse; bunu hiç kimse durduramaz. Mes`ele, bizim kendimize vereceğimiz kıymete bağlıdır.Eğer ben uşağım diyorsanız bizi uşak gibi kullanan milletler çok olur.”Hayır, ben efendiyim diye karar verdiyseniz ve efendi milletimizin çocukları olmak niyetinde iseniz, bu günden tezi yok! Kendi örfünüzün atına binmeğe mecbursunuz....”**

Netice itibarıyla, kelimelerin olduğu her yerde insan, insanın olduğu her yerde kültür ve medeniyet vardır. Mühim olanı bu kültür ve medeniyetin “o” topluma ait olup olmadığıdır. Yani “o” toplumun hür olup olmadığıdır. Bunun seçimini o cemiyetin aydınları yapacaktır. Bunun ön şartı kelimelerden geçer. Anlaşmak, her zaman konuşmak değildir. İlim öğrenmeyi, öğrenme ilerlemeyi getirir. Cehalet ise kölelikle eş değerdedir.