Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


KENDİ İLİNDE YAŞLANAMAMAK VEYA RUH GURBETİ

KENDİ İLİNDE YAŞLANAMAMAK VEYA RUH GURBETİ


Bir gün şöyle bir yazı okumuştum: “İnsanların göbek bağları doğdukları yere gömülür ve ne zaman orayı terk etseler bile o toprak onları kendisine çeker.”

Bu fikirlerini destekleyen cümleler sıralamıştı ve `toprak insanı çekiyor` ana fikrine dayandırıyordu yazısını. Şöyle bir düşünülürse hemen hemen benzer şeyler görebiliriz hayatımızda. Hasret gurbet ile başlar bizde. Çünkü gurbet vatandan ve tanıdıklarından ayrı düşmektir. Her ne kadar atalarımız
“İnsanlar doğduğu yerde değil doyduğu yerde yaşar” demişse de; doğduğumuz toprakları atamayız içimizden.

Nerede olursak olalım kendimizle baş başa kaldığımızda hatıralarımız canlanır gözümüzde. Önce çocukluk yıllarına uzanırız hayalen. Doğduğumuz evi, sokağı, sokaktaki ağaçları düşünürüz. Sonra orada oturanları, komşularımızı hayal ederiz. Falanca teyzenin vefatı, falanca dayının hastalığı, filanca ablanın düğünü iz bırakmıştır hafızalarımızda. Daha sonra okul ve okul arkadaşlarımız.

Geçmişe dair neler varsa bir bir geçer zihnimizden. Sonra yıllar sökün eder ardı ardına. Ah o Ahmet yok mu Ahmet! Ne olurdu elinden bir iş gelseydi ve onu sevdiğimi bilseydi. Ah o Ayşe var ya? Hatırı sayılır birinin kızı olmasa belim onunla evlenme şansım olurdu. Ah Ali ah! Okumak için gurbete gitmen şart mıydı? Pek Emine`ye ne demeli? Otursaydı evinde, gurbet ellerde ne işi vardı. Uzaklarda yani benden uzaklarda…

Bu `doyulan yer` insanı insanlıktan çıkarıyor çok defa. İnsanın gönlünü ikiye bölüyor. Seç seçebilirsen!

Her ne kadar “Ne yardan ne de serden geçmek” istenmese de birini seçiyorsun maalesef. Ardından bir sızı bırakıyor tercih geriye.

Daha sonra gurbet vatan olmaya başlıyor ve orada doğuyor bazıları. Büyüyor. Sorulduğunda baba tarafım şuralı diyor. Görmediği toprakları sahipleniyor. Daha sonra diğer nesiller geliyor art arda. Ve Ana tarafından Hanyalı, baba tarafında Konyalı ben de Fizan`da doğmuşum…

Ve aidiyet denilen şey kayboluyor. Artık “göbek bağı” bir anlam ifade etmiyor. Hatıralarda mahalle bakkalı değil de süper marketler kalıyor.

Okul, okul arkadaşları, mahalleli bir şeyler ifade etmiyor. Hafızasında Ahmetler, Aliler, Ayşeler, Eminler olmuyor. Onların yerine başkaları bulunuyor yanında. Tabii herhangi biri sıkılana veya bıkana kadar.

Bedenen bir yerlerde yaşıyorlar belki ama ruhları gurbette oluyor bu neslin. Neyi aradığını bilmeyen hedefsiz ve gayesiz…

Sonra karnı acıkınca yemek yiyen, uykusu gelince uyuyan ve dahi diğer her türlü ihtiyaçları karşılamak için yaşıyoruz dünyada. Bir fikre sahip olmak farklı olmak anlamına geliyor. Bazen ahmak bazen imtiyazlı…

Bir fikre sahip isen, sancıların var demek

İçinde taşıdığın, incilerin var demek

Artık ne sancılarımız var ne de incilerimiz. Plastik bir dünya metal bir hayat sürüyoruz. Ve dedelerimiz aslen şuralıymış diye avunup duruyoruz.