Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


KESTANE KÖYÜ

KESTANE KÖYÜ


Yolumuz Ordu’nun Gülyalı ilçesine düştü. Gülyalı ülkenin yeni kurulan ilçelerinden.

Aslına bakılırsa bir iddiası olmayacak kadar mütevazı. Hani kendini bilen türden. Kanun gereği birtakım idari yapılanmaları var. Kaymakamlık, belediye ve diğer resmi yerler. Tabii ki mahalle ve köyleri de. Küçücük bir merkeze bağlı.

Oraya gitmeden küçük bir araştırma yapmıştım. Tarihi bir camisinin olduğunu öğrendim. Kitabesinde “Kestane Köyü Merkez Camii” ibaresi vardı. Yapılış tarihi hicri 1137 miladi 1723/1724 yazıyordu. Yani yaklaşık olarak üç asırlık bir maziye sahip.

Köy Gülyalı ilçesi sınırları içindeyse de Giresun’un Piraziz ilçesine daha yakın. Yani Ordu-Giresun illerinin ayrıldığı yerde. Gülyalı ilçe merkezine 15 km uzaklıkta ve kış aylarında ulaşım bir hayli zor. Köyün % 71’i fındık bahçelerine % 18’i de tarla arazilerinden meydana gelmiş.

Tarihi cami kitabedeki yazılana göre 297 yıllık yani üç asırlık. 1911 yılında son cemaat yeri eklenmiş. Şimdi teknik ifadesiyle yeniden “restore” ediliyor.

Ben Ünye’den kalkıp yaklaşık iki saat sonra ulaştığım bu mekânda kendimce incelemeler yapıp, notlar alıyordum. Bazen not almaya unuttuğum bilgiler olur diye fotoğraf da çekiyordum. Caminin yakınlarında oturan mahalle sakinleri belli ki bu manzaraya alışıktı. Çünkü burayı az da olsa ziyaret eden olmalıydı. Bir elimde kâğıt, kalem; boynumda fotoğraf makinası, bir taraftan da bilgisayar olarak kullandığım cep telefonu ile dolaşıp duruyordum.

Ayrılmadan önce orda sohbet eden vatandaşlara bir selam verip yanlarına gitmek istedim. Aralarından biri benim tuttuğum notları ve fotoğrafları başka yerde kullanacağımı tahmin etmiş olmalı ki yanıma yaklaştı “Belki tarihi bir özelliği yoktur ama isterseniz size bir yer daha gösterelim” dedi.

Bir an durakladım. “Neresi” diye sordum. Beni bazı evlerin aralarından geçirerek tamamen yeşillikler içinde olan köyde bir yer daha gösterdiler. Bu gösterilen yer bir yapı değildi. Yani insan müdahalesi ile olmamıştı. Sadece bir tepenin tam ortasında duran kayalıktı.

Bir anda aklıma bir iki dakika önce söylenen söz geldi. “Belki tarihi bir yer ama…” diyordu. Diyordu demesine de tarihin ta kendisi olduğunu belki o da biliyordu. Yemyeşil tepeler arasında duran bir kayalık. Asaleti her halinden belliydi. Bir anda “beton” denilen ucubenin ne kadar çirkin bir şey olduğunu düşündüm. O kayalıklar bulunduğu yerde o kadar heybetli ve o kadar asildi ki belki de yer kürenin var olduğu zamandan beri oradaydı. O kayalıklar orada ne ağaçların kuruduğunu, ne çiçeklerin bittiğini, yanından kaç ceylan yavrusunun geçtiğine şahitti. Tarihi değil, bir tarihti.

Yemyeşil ağaçlarla süslenmiş koni şeklindeki tepenin bir yerinde üzeri dümdüz duran bu kayalıkların fotoğrafını çektim. Ve bir zaman düşündüm. Kim bilir ne zamanlar geçirmişti. Ne yağmurlarda ıslanmış, ne karların altında kalmıştı. Yaz günü sıcaktan kavrulmuş, kış günü buz tutmuştu muhtemel.

Belki göçmen kuşlar üzerine konup dinlenmişti bir zaman. Bir leylek kenarından uçmuştu. Belki iki sevdalı gözlerden ırak diye buluşmuştu orada. Belki set rüzgârlar pirinç tanesi kadar da olsa ondan bir şeyler koparmıştı. Asırlarca bir mevziiyi bekler gibi beklemişti orada.

Bütün bunları düşünürken, oradaki köylüler bana bilgi verdiler. Konuştuğum kişilerden biri Bahtiyar Yılmaz diğeri Yakup Yılmaz’dı. İkisi de o köylüydü. Onlar; evlerinin direkleri, köylerinin birer eriydi. Bağının bahçesinin sahibi, asil kayalıklarla gönülden konuşan dostlarıydı. Kim bilir kaç yıldır oradaydılar. Mahalle camiinin tarihlerini dedelerinin bile bilmediklerini söylüyorlardı. Elbette dedeleri de bilemezdi. Koskoca üç asır geçmişti üstünden.

Gösterilen kayalıklar, o camiinin yapılışına şahit olmuş olabilirdi. Çünkü insanların olmadığı zamanlardan beri oradaydı.

Bazen öyle dilsiz şahitler vardır ki dünyamızda; konuşanlardan daha çok şey bilirler. Zaten bu kadar bilgiyi ve sırrı saklayabilmek için çok kavi olmalı. Belki de o kayalıklar onun için o kadar sert ve heybetliydi.

Bilgi ve ilgilerinden dolayı, Ordu’nun Gülyalı ilçesinin Kestane köyünden Bahtiyar Yılmaz ve Yakup Yılmaz’a çok teşekkür ederim. En azın bu bilgiler sayenizde çok uzaklardan da bilinecek.