Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


KEYF-İ SEYYAH EVİ

KEYF-İ SEYYAH EVİ


 Bu isim Samsun'un Ayvacık ilçesinde bir tesise ait. Tesis; ismiyle müsemma Yeşilırmak üzerinde bulunan bir baraj gölü kenarına kurulmuş. Yani ilçenin tam ortasında asûde bir mekân. İsmi de yazının başlığında olduğu gibi Keyf-i Seyyah Evi.
Bu mekânda; sanki akmıyormuş gibi duran nehrin kenarında çayınızı yudumlarken Ayvacık'ı temaşa etmeniniz tavsiye ederim. Hele de baharın gelmesiyle birlikte size göğün mavisi, etrafın yeşilliği ve şehrin sükûneti eşlik edecektir. Bir ara hayallerinizle baş başa kalacaksınız.
Ben adı geçen mekâna Ayvacık'ın haftası olan bir günde gitmiştim. Dışarıda tezgâhlarını kurmuş esnaf ile alış veriş için orada bulunan kalabalığın sesi birbirine karışıyor. Bir de bunlara seyyar satıcılar ilave olunca farklı bir dünyanın kapısında sanıyorsunuz kendinizi. Bir yanda bağrışmalar, bir yanda sükûnet…
İşte böyle soğuk ve güneşli bir Ayvacık gününde şehirdeydim. Soğuk ve güneşli kavramları yan yana vasıl duruyor bilmem ama bölge Karadeniz, mevsim de kış olunca böyle günler görmek mümkün. Keyf-i Seyyah Evi'nin Yeşilırmak'a bakan yanında kendime ait yerimi aldım. Kendime ait derken içeri girdiğimde oturulacak masanın çokluğu tercih etmemi kolaylaştırdı.
Keyf-i Seyyah Evi;  günümüz tabiriyle “kafe” denilen bir yerdi. Ben kendime bir masa seçip, çay söyledim. Bu arada kâğıt ve kalemlerimi de masanın üzerine çıkardım.  Benden başkası mekânın aslına uygun olan özelliğinden faydalanmak için gelmişlerdi. Normal olan da buydu. 
Oturduğum yerden biraz etrafı takip ettim. Ne de olsa bazı notlar almam lazımdı. Çayım da gelmişti. Her şey tamamdı yani. Önce aklıma ismini bilmediğim birinin sözü geldi. O kişi “Edebiyat karın doyurmaz bol çay içirir” diyordu. Madem çayımız yanımızdaydı not almanın zamanıydı. Çünkü döndüğümde Ayvacık için bir şeyler yazmam gerekiyordu.
Pazartesi Ayvacık'ta Pazar kurulmasından dolayı farklı köylerden gelen kişiler de oluyordu. Belki bu kişiler sadece hafta bir görüşebiliyordu. Coğrafi şartlardan dolayı eski ismiyle köy şimdiki adıyla mahalle olan bu yerler birbirinden çok uzakta idi. Pazartesi günleri bir bakıma dostlar arasında buluşma hasret giderme günüydü.
Alış veriş dediğiniz ne ki? En fazla bir buçuk saatte tamamlanır. Geri kalan süre de dost ve arkadaş buluşmasına yarardı. Onun için pazarı bahane ederek gelenler bile oluyordur pazartesi günleri.
Oturduğum yerden etrafı incelerken aynı yaşlarda üç delikanlı bir masada, kırk yaşlarını aşkın iki köylü başka bir masada, bir genç kız tek başına ayrı bir masada oturuyordu. Ancak en dikkatimi çeken kendime göre sağ tarafımda bir masa etrafında altı kişi sipariş verdikleri semaverden çaylarını yudumlarken bir yandan da kahvaltı yapıyorlardı.
Yaşları elli veya biraz üzerinde olan bu kafadarlar bir yandan da sohbet ediyorlardı. Her ne kadar kelam olarak anlamasam da ses olarak duyuluyordu konuştukları. Göz ucuyla biraz baktım o tarafa doğru. Sonra hayal kurmaya başladım. Muhtemel bu kişiler farklı mahallelerden (köylerden) gelmiş, burada birleşmişlerdi. Yine muhtemel ki evlerinde kahvaltı yapmışlardı. Öyleyse bu kahvaltının maksadı ne olabilirdi?
Tabii ki dostluk… Çünkü en az bir hafta birbirlerini görmemiş olan bu şahıslar bir araya gelmişler çay ve kahvaltıyı bahane ederek sohbet edeceklerdi. Daha sonra kendi köy minibüslerine binerek satın aldıkları nevalelerle evlerine gideceklerdi. Bu da onların sosyal hayatlarıydı. Bu hazzı yaşamayan bilmez. Bu kişilerin bu buluşmasında holding toplantılarında yapılan sahte tebessümler yok, gönülden gülümsemeler vardı. Çünkü bunlar Anadolu insanıydı ve “gönül” taşıyorlardı. 
Evlerine gidecek olan bu kişiler bir gün sonra köy kahvesinde yaptıkları bu kahvaltı ve yudumladıkları çayları gelmeyenlere de anlatacaklardı. 
Ben onlara her bakışımda bunları düşünüyordum. Ne güzel değil mi dost olmak? Güzel olmasına güzel de dost kalmak daha da güzel. Bütün bunların ilk adımı ise bir gönül sahibi olmak. Yani insan olmak…
Ayvacık gönül sahibi insanlarla doluydu…