Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Zeki ORDU


KILAVUZU KARGA OLAN

KILAVUZU KARGA OLAN


    İlkokul ve ortaokul sıralarında hayata dair bazı konuları öğrendiğim zaman, kitabi bilgilerden öğrendiklerimden daha çok keyif alıyordum. 
    Kitabi bilgiler kabuller üzerine kuruluyordu. Falan yerin başşehri şurası, filence ırmak şuradan doğar buradan batar, kuzeyden esen rüzgâra şu denir, yüz santim bir metredir vs…
    Daha ilkokullarda “Günlük olaylar” başlığı altında yapılan konuşmalar ve ardından dersler bizi doğrudan hayata bağlayan konulardı. Yani hayata ve insana dair konular daha kalıcı oluyordu.
    Zaman içinde bazı konuların sistemleşmesi sonucu her ne kadar akademik boyut kazansa da yine de insan merkezli bilgiler, bizde hayat boyu kalan konular olmuştur.
    İlkokul ve ortaokul Türkçe derslerinde “Atasözleri ve vecizeler” konulu dersler işlediğimizde evimizde mahallemizde konuşulan çok şeyi oradan duyardık. Atasözü ismi hala devam ediyorsa da “vecize” yerini “özdeyiş” olarak değiştirdi. Vecizelerin kendi ismi değişse de söyleyenler aynı kaldılar.
    İlkokul öğretmenimiz atasözlerinin kimseye ait olmadığını, vecizelerin ise kime ait olduklarının bilindiğini söylediler. Böylece ben vecizeleri günümüze ulaşmış kişileri hayali kahraman ve bilge insan olarak görürdüm hep. Ortaokulda Türkçe dersimizde aynı konu biraz ayrıntılı işlenişti. Ortaokul Türkçe öğretmenimiz aslında o dersin öğretmeni değildi. Her ders için öğretmen bulunmadığı zamanlarda lise tahsili olan bile derse girebilirdi.
    Çocukken, günümüzdeki tabiri ile özdeyişleri daha çok önemserken, büyüdükçe atasözleri daha ilginç gelmeye başladı. Çünkü devrin okuyanı yazanı tarafından kayda geçilmiş özdeyişler, bir tahsil veya eğitim sonucu vücut bulmuştu. Ancak atasözleri sade vatandaşlar tarafından kültür hazinemize mütevazı olarak katılmış, söyleyeni belli olmayan ve herkes tarafından da kabul gören sözlerdi.
    Oldum olası türküleri ve atasözlerini merak ettim. Kime ait olduğu belli değil ancak hedefi on ikiden vuran cümleler.
    Vecizelerde yani özdeyişlerde biraz gayret ve bilgi var. Ancak atasözleri ve türkülerin kaynağı ise doğrudan doğruya gönül ve irfan. 
    Büyük şairlerden merhum Nedim'in “Beli söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır” dediği gibi “irfan” sahibi vatandaşlar atasözleri diye hayatımıza girmiş cümleleri kurmuşlardır.
Çocukluğumda anamın anası olan rahmeti büyükanam; “Turnanın kılavuzu karga olursa konacağı kazık tepesi olurdu” sözünü çok kullanırdı. Bu sözü daha çok bilgisiz ve görgüsüz kişilerden yardım isteyip sonunda başarısız olunca derdi. Daha on yaşlarında duyduğum bu sözün ne manaya geldiğini bilmezdim. O zamanlar köyümüzde kargalar çok olurdu. Hiç turna görmemiştim. Kılavuz ne demekti? Bunu bilmiyordum. Ancak yine de ezberimde kalmış bir sözdü.
    Büyükanam şimdi yaşamıyor. Ben turna da gördüm ve karga hala var. Kılavuzun da ne demek olduğunu biliyorum. Üç aşağı beş yukarı bu sözün ne demek olduğunu öğrendim. Bana atasözleri ve vecizeler hakkında bilgi öğreten öğretmenlerimi saygıyla anar ellerinde öperim. Okuryazar olmayan büyükanama da rahmet dilerim. 
    Bir ayağımızın çukurda olduğu şu yaşlarımda bazen danışmak istediğim şeyler oluyor. Oluyor olmasına da sorduğum kişi beni kazık tepesine mi, yoksa çiçek bahçesine mi götürecek onu bilmiyorum. Mevla, mezkûr sözdeki kargalardan muhafaza eylesin.