Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


KIŞ GÜNÜ ÇORAP SATAN ADAM

KIŞ GÜNÜ ÇORAP SATAN ADAM


Aylardan ocaktı.
Mevsim kış ve bazı ocaklar tütüyordu. Çünkü ocak soğuk aylardan biriydi. Sadece dışarıda üşüyenlerin yanı sıra hiçbir yerde üşümeyenlerde vardı. Tıpkı evde de üşüyenlerin var olması gibi.

Aylardan ocaktı ve takvimler ayın birini gösteriyordu. Ben yağmurlu bir günde paltomun altına girip kendime sığınacak bir yer arıyordum. Ülke şartlarına göre üşemeyenlerden biri sayılırdım. Malum devlet baba güvencesi işte.
Yılın ilk günüydü yani. Ben gideceğim yere ulaşmak için hızlı adımlarla sokakları arşınlıyordum. Sokaklarda insan azdı. Malum bir gün öncesi 31 Aralıktı ve o gecenin adı ve mahiyeti farklıydı.

Daha takvimlerden kasım ayına ait yaprak düşmeden yeni bir yıla girileceği söyleniyordu. Öyle söyleniyordu ki her şey düzelecek sanıyordu insan. Umutlanıyordu işte…
Ne demiş atalarımız:” Umut fakirin ekmeği ye ye bitmez.” Biter mi bitmez mi orasını bilmem ama herkes bu “umut” denilen şeyin mühim bir şey olduğunu sanıyordu. Aslına bakılırsa tatlı bir hayalden ibaretti umut denilen şey.
Biraz yürüdükten sonra bir el arabasında çorap satan birine rastladım. Adam tezgahının başında dikilip duruyordu. Ben ise fazla üşümemek için hızla yürüyordum. Ne zaman çorap satan adamı gördüm adımlarım yavaşladı. Ve yanından geçerken uzağında bir yerde durdum.

Bu adamın bir gece önceki halini düşündüm. O da biliyordu ki “yılbaşı” denilen gece o geceydi. Belki kazandığı üç-beş kuruşla o da katıldı eğlenceye. Şöyle ailesini yanına toplayıp felekten bir “gece” çaldı belki de. Sonra hayaller kurup yattı. Nasılsa önünde yeni bir yıl vardı ve herkes o gece umutlu konuşuyor, güzel şeyler söylüyordu. Aralarında önemli adamlarda vardı. Üstelik bu önemli adamlar arasında şaibeli olmayanlar da vardı. Koskoca adamlar yalan söyleyecek değillerdi ya…

Sonra yarınlardan umutlu bir vaziyette uzandı yatağına. Belki de çorap fabrikası sahibi bile olabilirdi yarın. Her şey güzelleşebilirdi. Bu kadar insan boşuna mı eğleniyorlardı?
Derin bir uykunun ardından sabah oldu. Hava soğuk ve herkes açtı. Ortalıkta çorap fabrikası falan yoktu. Tek çare yine bildiği işi yapmaktı. Bu kış günü yapılacak en akıllıca işlerden biri de çorap satmaktı. Ayakları üşüyenler için bu önemliydi. Kimse üşüyen bir ayakla gezemezdi.

Her zamanki gibi el arabasına satacağı çorapları yerleştirdi. Yağmur ve soğuk demeden bir cadde ortasında kendisine bir yer buldu. Ayakları üşüyenler için çorap satmaya başladı. Bu bir ekmek kavgasıydı ve hayata direnmeni ilk şartı hayatta canlı olmaktan geçiyordu.

Gün boyu ayakta kalacağı yeri seçti. Ben paltomun altında birkaç dakika sürecek soğuğa dayanamazken o orada saatlerce bekleyecekti. Tuhaf bir şeydi bu. Vicdan sahibi insanın utanacağı bir şeydi. Çorap satan adamı görünce daha da üşüdüm. Sanki kanım donmuştu. Onu takip ettiğim süre içinde alış veriş yapan olmadı. O dün geceki mutluluğunu ve umutlarını unutmuştu belik. Her şey ayağı üşüyenin veya üşümesin diye tedbirli davranacak birinin çorap almasına bağlıydı.

Ekmeğine vesile arıyordu. Durduğu yerde duruyordu.
Belki onun da ayakları üşüyordu. Olsun, üşüsün ne fark ederdi? Mademki eve ekmek burada beklemekten geçiyor bu kahır çekilecekti.
Oradan birçok insan geçti. Belki geçenlerin ayakları üşümüyordu ama çoğunun kalbi soğuktu.

Üşümemek için oradan ayrıldım.
O bekliyordu…