Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


KİTABA YOLCULUK


Her şey Yılmaz İmanlık´ın yarın Merzifon´a gidiyoruz talimat veya bilgilendirmesiyle başladı. Kendisine geleceğimi bildirip bir gün sonrayı bekledim.

Belirtilen yer ve saatte buluştuk. Tam dört kişiydik. Yanımızda Cevdet Balaban Hoca ile Yusuf Ziya Gürler hoca da vardı. Kısaca benden başkası edebiyat öğretmeniydi. Bu benim için bir şanstı. Giderken de dönerken de sıkılmayacaktım.

Edebiyat meraklısı biri olarak iyi bir fırsat yakalamıştım yani. Yolculuk kitaba doğruydu. Gidiş ile gelişimiz arasında yaklaşık on saatlik bir zaman geçecekti.

Kitaba ulaşmak için yaklaşık üç saat süren bir yolculuk oldu. Arabada giderken yapılan konuşmalar ve nükteler yolculuğun daha keyifli geçmesine yarıyordu.

Merzifon´un nerenin ilçesi olduğunu bilmek için iyi bir coğrafya tahsili gerekir miydi bilmem ama Yılmaz Hoca romanlarındaki kurgulara taş çıkaracak bir ifadeyle Merzifon´u Samsun´un ilçesi yapıverdi.

Yahu anladık romanda kurgu olur da sohbette de olmaz ki. Merzifon ne zaman Samsun´un ilçesi oldu sorusunu tartışırken, içimize bir kurt düşmedi değil. Samsun´du Amasya´ydı derken; acaba daha başka yerin olmasın sorusu çengel gibi zihnimize takılmasın mı? Bulduk mu belayı durup dururken?

Zaman geçiyor, hava yağıyordu. Biz Merzifon´un nerenin ilçesini tartışaduralım yol tükeniyordu. Her geçen saniye bizi kitaba, kitaplara ve yazarlara daha çok yaklaştırıyordu. Merzifon´un nerenin ilçesi olduğu çok da önemli değildi yani.

Sonra bir sessizlik oldu. Üç edebiyatçı sanatın içinde yüzerken ben bir fenci olarak kaplumbağanın dolaşım sistemini anlatacak değildim. Ülkenin sistemine zaten aklım ermiyor. Ben de en kolayını yapıp dinliyor, istifade etmeye çalışıyordum.

Bir ara Yılmaz Hoca´nın fırın aramasıyla benin cami aramam arasında bir kararsızlık yaşadık. Birimizin karnı acıkmışken birimiz fazlalık şeylerden kurtulmak istiyorduk. Sonunda ikisini de bulduk. Aldığımız ?ekşi maya? bir ekmeği iştahla mideye indirirken sindirim sistemimizin aktif çalışmasına sebep olduk. Hayatta çok şey zor sindiriliyordu zaten. Olsun, biz önce hangisi daha kolaysa onu yapıyorduk.

Ekmekteki enerji kana geçince artık Merzifon´un nerenin ilçesi olduğu tartışması bitti. Yusuf Ziya Hoca divan şiirlerinin taç beyitlerini okuyor, Cevdet hoca yanık ilahiler söylüyordu. Yılmaz Hoca yağmur ve yoldan nasıl gittikleri belli olmayan arabalarla cebelleşirken, ben de kendi dünyamda olup biteni seyrediyordum.

Hep beraber gidiyorduk?

Sonunda Merzifon´a vardık. Bütün mesele Kitap Fuarının yerini bulmaktı. Bu bilgisayar, cep telefonu, konfeksiyon mağazası değildi ki bir sormaya yerini söylesinler. Kim bilecek Kitap Fuarı nerede?

Nihayet kitapların bulunduğu mekâna ulaştık. Daha kapıdan girer girmez çok yönlü, çok renkli bir dünya karşıladı bizi. İçeride kitaplar vardı. İlk girişte arandık. Aranmamızın sebebi güvenlikti. Yoksa kitabı okumak için mi raflarda saklamak için mi alacaksınız diye bir soru sorulacak değildi elbet.

Birçok kitap dostuyla tanıştık. Birçok yazarla sohbet ettik. Zaman su gibi akıp geçti. Öyle ya bu işin bir de dönüşü vardı.

Cevdet Hoca bizi ağabeyinin evine götürdü. Orada akşam yemeği yedik ve biraz sohbet ettik. Vakit gerçekten dardı. Ve gidilecek yolumuz vardı.

Yola revan olduk. Yusuf Ziya Hoca yine Türk şiirinden müstesna mısralar terennüm etti. Bizim de kulaklarımız ile gönlümüzün pası silindi. Samsun´un merkezine vardığımızda yolumuzun kısaldığını biliyorduk. Ama Merzifon´un nerenin ilçesi olduğu konusunu hiç tartışamadık.

Sahi Yılmaz Hoca Merzifon nerenin ilçesiydi?