Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


KOKUN GELİR FUNDA FUNDA

KOKUN GELİR FUNDA FUNDA


    Cemil Meriç “Kitap istikbale yollanan mektup” diyor. Yani geleceğe…
    Her şair ve yazarın; dahi her sanatçının kayda geçmiş eserleri yarınlara gönderilmiş mektuptur. Günümüze dair ipuçlarını taşır. Tıpkı bazı şeyleri geçmişte yazılmış eserlerden öğrendiğimiz gibi.
    Her yazarın ve şairin eserinin yarınlara taşınması eser sahibini mutlu eder. Bugün geçmişteki yüzlerce ismi hatırlıyorsak eserleri sayesindedir.
    Bu açıdan özellikle bölge kültürüne hizmetleri geçmiş birinden bahsedeceğim. Kendisi “Giresuni” mahlasıyla şiirler yazan Hatice Satgun Hanımefendidir. Biz onu atalarımızın daha düne kadar kullandığı peştamalından değil eserlerinden de tanırız. Yazdıkları gönül ve fikir dünyamıza katkıda bulunurken, üzerinde taşıdığı kıyafet ise bize nereden geldiğimizi hatırlatan önemli bir unsurdur.
    Bugün size onun bestelenmiş şiirlerinde bahsedeceğim. Her yazar eserlerinden birinin film olmasını, her şair de bestelenmesini ister. Büyük Şairlerimizden Yahya Kemal Beyatlı'nın “Dönülmez akşamın ufkundayız” diye başlayan muhteşem eseri Münir Nurettin Selçuk tarafından Segâh makamında bestelenince hem şair, hem bestekâr yarınlara adını taşımış oldu. Bu açıdan bir şiirin bestelenip, musiki dilinde güfteye dönüşmesi, şiire ses gelmesi anlamına da gelir. Böyle birçok şairimiz bestelenen eserleriyle de yarınlara taşınmıştır.
    Hatice Satgun, namı diğer Giresuni'nin bestelenen şiirlerinden biri “Zindandaki Âşıklar” ismini taşıyor. Bu şiir Ersin Baran tarafından bestelenmiştir. Şiir; “Sarmaşıklar kaplamış kızıl bir gül dalıyım/Baharımın üstünden açılın sarmaşıklar” diye başlıyor. Bestelen bütün şiirlerini buraya tamamını almamız mümkün değil. Çünkü sütunumuz buna     müsait değil.
    Bana en ilginç gelen beste ise “Kokun Gelir Funda Funda” ismini taşıyan şiiridir. Burada kullanılan “Funda” ismi bu zamana kadar kullanılmamış bir bitkiye ait. Şairler, şiirlerimizde; gül, sümbül, lale, nergis, menekşe, sarıçiçek, yasemin gibi çiçek isimleri; kavak, çam, söğüt, çınar, meşe, kayın, akasya, gibi bitkiler kullanmışlar. Hatice Satgun'un beş yüzden fazla türü olmasına rağmen çok kimsenin bilmediği “Funda” ismini kullanması şiire hoş bir “ses” getirmiş. Ayrıca, Ersin Baran Beyefendi de bu şiiri avamın tabiriyle “damardan” bestelemiştir.
Şiir; “Gözlerinin derinliği/ bir orman kuytusu gibi/Hapsettin kendine beni /Aldın benden sana beni” diye başlıyor.
    Bir orman kuytusu… Müthiş bir giriş olmuş. Şairimizin memleketi olan Giresun'un Dereli ilçesine yaptığım bir seyahat sonunda orada bulunan ormanları görünce ne kadar yerinde bir benzetme olduğunu müşahede ettim. Genelde bizim hayal ettiğimiz ormanlar düz bir alanda binlerce ağacın yan yana gelmesi gibi bir şeydi. Ancak bunun hep böyle olmadığını, bazı ormanların bir koni gibi uzaklaştığını ve sonunda bir kuytuya dönüştüğünü öğrenmiş oldum. “Gözlerin derinliği” ile “kuytu” müthiş bir benzeteme olmuş. Benden önce birinin bu ifadeleri kullanmasına imrendim doğrusu.
    Yine Osman Çolak Beyefendi tarafından bestelenen “Ömür Nedir ki”  adlı şiirinde hayata dair nasihatlerin yer aldığı mısralar var. Adı geçen şiirde; “Sen de bir gün omuz üstü gidersin” ifadesi gerçekten müthiş. Biz koruduklarımızı, sevdiklerimizi omuzda taşırken; bir gün hayat bizi başkalarının omuzlarında son yolculuğumuza çıkaracak. Bu ifadeleri tebrik etmekten başka ne gelir elden.
    Gelelim Mahmut Bilen bestelerine. Giresunspor için yazılan besteyi bir gönül borcu olarak kabul edip onu şimdilik geçelim. Ancak; “Kalbimdeki güller açtı” adlı şiir de beste de gerçekten “damardan” olmuş. Sadece; “Kalbimdeki güller açtı /Bahar sandı sıcaklığı /Mevsim kar kış boran vardı/ Dağ evinde sıcaklığı” diye başlayan mısralar bile nasıl “içe” tesir eden bir şiir ve beste olduğunu gösteriyor.
    Şairimizin bir de kendi bestesi var. “Benim derdimin dermanı/ Sende değil tabip sende” diye başlayan son derce hüzünlü bir beste. Bana Abdürrahim Karakoç'un “Doktor, benim derdim bambaşka bir dert/Ağrıyan yerimi sorma boşuna/Yazdığın reçete değer mi zahmet/Kâğıtla kalemi yorma boşuna” mısralarını hatırlattı.
     Daha ne yazalım? Yerimiz tükendi.
    Mademki;
    “Kalplerdeki  güller açtı…”
    Öyle ise bu durumda; 
    “Kokun gelir funda funda…”