Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


KURUTMA KÂĞIDI


Her eşyanın bir ruhunun olduğu zamanlardı. Sadece ne maksatla kullanıldığı, nasıl kullanıldığı değil geriye ne bıraktığının da mühim olduğu zamanlardı.

Şimdi bu cümleden ?Nasıl yani, eşya eşyadır ne işe yarayacaksa kullanılır ve bırakılır? gibi kuru ve ruhsuz bir cevap vermeyiniz. Her şeyin kullan at şekline gelmeden önce bir ruhu vardı.

Bir çakı, bir mendil, bir kürek, bir tahta kaşık, bir kibrit, bir kalıp sabun?


Bunlar bir zamanlar ruh taşırdı.


Kurşun kalemler sivriltilir, pantolonlar yatak altında ütülenir, ayran bakır maşrapada içilirdi.


Okula başladığımız andan itibaren her defterin bir sayfası bile çok mühimdi. Hatta defter bittiğinde bazı sayfalarını siler, yenisini almazdık. Bitirilmeyen defterler bir sonraki sene kullanılırdı.


Türkçe derslerinin bir saati ?Güzel yazı? dersi olarak işlenirdi. Güzel yazı dersinde harfleri süsleyerek yazmak önemliydi. Bu derslerde ?dik el yazısı, eğik el yazısı? gibi yazı türlerinin yazmaya çalışırdık. Güzel yazı deflerinin adı önceleri ?Çift çizgili defter? olarak biliniyordu. Zamanla adı ?Güzel yazı defteri? olarak değişti.


Güzel yazı defterine ?divit? denilen bir kalem türü ile yazılıyordu. Parası olmayanlar divit yerine ağaçtan yazı kalemi yapıyordu. Hatta kuşkanadından tavuk kanadından yapılmış güzel yazı kalemleri de vardı. Mürekkep çok kaliteli olup ?hokka? denilen camdan yapılmış ovalimsi bir kaba konuluyordu. Hokkalar devrildiğinde mürekkebin dökülmediği bir şekilde tasarlanmıştı.


Haftada bir ders saati olan güzel yazı dersi öğretmenin talimatı ile geçer her öğrenci pürdikkat yazısını yazardı. Her öğrencinin yazsı aynı güzellikte olmazdı. Hatta sınıfta başarılı olarak bilinen öğrencilerin bazıları güzel yazı yazmakta başarılı sayılmazlardı.


Güzel yazı derslerinin sonunda teneffüs zili çaldığında hemen dışarı çıkamazdık. Çünkü defterlerimiz kapattığımız zaman daha kurumamış mürekkep diğer sayfaya geçerek leke yapardı. Bu da defter kontrolünde iyi bir puan sayılmazdı. Mürekkebin kendiliğinden kuruması epey süre alacağı için bunun da teneffüs vaktinin boşa geçeceği anlamına geleceği herkesçe bilinmekteydi.


O anlarda imdadımıza ?Kurutma kâğıdı? yetişirdi. Kurutma kâğıdı bugünkü havlu peçete, kâğıt mendil gibi sıvıları emme özelliğine sahip pembe renkli bir kâğıttı. Mürekkep kullanan herkes tarafından bulundurulması lazımdı. Hatta devlet dairesinde çalışanların masasında kesin bulunurdu.


Biz teneffüs zili çalınca kurutma kâğıdını yeni yazılmış yazıların üzerine yerleştirir mürekkebin ıslak kısmının emilmesini sağlardık. Böylece diğer sayfanın kirlenmesini önlerdik.


Keşke hayatımızda kirleri önleyecek eşyalar çok olsa ve temiz bir dünyada yaşasak. Hatta içimizi temizleyen şeyler de olsa.


Kurutma kâğıdı mürekkebin ıslağını kuruturdu. O zamanlar sadece bu işte kullanılırdı.


Dışa akan gözyaşlarını da kuruturdu belki ama biz bilemezdik. Bildiğimiz tek şey ?içe? akan yaşları kurutan bir eşyanın olmamasıydı.


Dün de yoktu bugün de?


Yoktu işte?