Bugün, 18 Nisan 2024 Perşembe

Seyfi GÜNAÇTI


Mahşerin Provası

Mahşerin Provası


Bütün dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının ülkemizde de görülmesi üzerine 13 Mart’tan itibaren okullar tatil edildi. Yakın tarihe kadar da bir daha açılmadı.

Nihayet Ağustos ayında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, okulların 31 Ağustosta eğitim ve öğretime başlayacağını duyurdu. Hoş, bugün yapılanın ne kadar eğitim sayılacağı tartışılır ya, o ayrı konu.

Bu arada hastalığa yakalananların sayısının artması ve bilim kurulunun uyarısı üzerine, anaokulları ve ilkokul 1.sınıflar hariç, yüz yüze eğitime başlama tarihi 21 Eylül’e ertelendi. Bu tarih yaklaştığında da ortam uygun görülmediğinden yine yüz yüze eğitime geçilemedi.

Meslek liselerinde uzaktan eğitimin verimli olmadığı görülmüş olmalı ki, 05 Ekimde meslek liselerinde yüz yüze eğitime başlandıktan sonra 12 Ekimde de 2, 3, 4, 8 ve 12.sınıflar için de okulların kapısı açıldı. Öğrenciler okullarına ve arkadaşlarına, öğretmenler de öğrencilerine kavuştu.

Ancak bu tam bir kavuşma olmadı. Altı aydan fazla hasretlik çekmelerine rağmen kimse birbirine sarılamadı. Hatta sarılmak bir tarafa birbirlerinden kaçtıkları görüldü. O sarılmalar, öpüşmeler, abartılı sevgi gösterileri mazide kalmış.

 Samsun’da bir lisede görev yapan arkadaşımız Edebiyat Öğretmeni Selim Eroğlu’na, “Gözünüz aydın. Artık öğrencileri sınıflarında görmeye başladınız. İlk izlenimlerin nedir?” diye sorduğumda, “Pek de öğrencileri görüyoruz sayılmaz. Görüyoruz ama maskeli olduklarından tanıyamıyoruz. Öğrenciler de eskisi gibi yakınlaşma yok. Hatta birbirlerinden kaçıyorlar demek daha doğru olur. Görüntü mahşerin provası gibi” dedi.

Mahşerde arkadaşlar birbirlerinden kaçacak mı?

Sadece arkadaşlar değil akrabalar, kardeşler de kıyamet gününde birbirlerinden kaçacakmış. Bu durum Abese Suresi 33-37.ayetlerde şöyle anlatılıyor:

Kulakları sağır eden bir ses geldiği vakit; o gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır. İşte o gün herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır (kendine yetecek bir derdi vardır).”

Müfessirlere göre bu ayetler, mahşer gününü anlatıyor. Yani o gün herkes kendi başının derdine düşecek. Kimse ne anası ile ne de sevgili eşi ile ilgilenecek durumda olmayacaktır. Buna göre Selim Bey’in durumu, ‘mahşerin provası’ olarak tanımlamasında gerçeklik payı bulunuyor.

Geçenlerde ben de benzer bir durum yaşadım. Çarşıda geçen yıl mezun olmuş üç kız öğrencime rastladım. Onlarla hayli hukukumuz vardı. Üç sene derslerine girmiştim. Emekli olmama rağmen, isteklerini geri çevirmemiş ve mezunlar albümüne konulacak fotoğrafların çekimi için sınıf olarak onları Ayvacık’a götürmüştüm. Ben okuldan ayrıldıktan sonra dahi her gördükleri yerde yanıma gelir, benimle sohbet ederlerdi.

Bu sefer öyle olmadı. Beni görür görmez karşı kaldırıma geçtiler. Elleriyle de “Gelmeyin Hocam!” anlamında işaret yaptılar. Onların benden kaçmalarının sebebi neydi?

Bir süre önce koronavirüse yakalanmış olmam.

Halbuki ben 15 gün önce karantinadan çıkmış, hastalığı atlatmış ve şifa bulmuştum. Fakat bu korona illeti öyle bir virüs ki, öğrenciyi öğretmeninden uzaklaştırıyor. İşte bu yüzden gördüklerimiz ve duyduklarımız bize, yukarıya aldığım ayetleri hatırlatıyor.

Gözümüzle göremediğimiz bu virüsün yaptığını, hiçbir insani güç yapamaz. Bu korona bir dönem insanları evlerine hapsetti. Seyahatleri durdurdu. Düğün, konferans, sempozyum, fuar gibi toplantıları; sinema, tiyatro gibi etkinlikleri ve her türlü spor karşılaşmalarını iptal ettirdi.

İnsanoğlu altı aydır buna bir çare bulamadı. Dünyanın en büyük ve gelişmiş bilinen ülkeleri dahi bu virüse karşı bir aşı, hastalığı önleyecek bir ilaç bulamadılar.

Acaba bu Allah(CC)’ın insanoğluna bir uyarısı mıdır? “Rabbini, seni yaratanı tanı. Sen otomobili icat etsen de, uçak yapıp göklerde gezsen de, televizyonu bulup dünyanın öbür ucundan haberler alsan da gücün sınırlıdır. Sınırsız güç sahibi olan Rabbini unutma!” mı diyor?

Rabbim tez zamanda bizleri ve bütün insanlığı bu koronavirüs illetinden kurtarsın.